;başlıyor muyuz?

10.5K 516 267
                                    

"Dur. Dur gitme, gitme."

Taehyung gördüğü rüyanın etkisiyle uyanmış, nefes nefese kalmış bedeninin dinlenmesi için bir süre beklemişti. Ellerinin tersiyle sildiği terli alnı, karmaşayla dolu zihni onu bu gece de yalnız bırakmamıştı.

Neredeyse her gece gördüğü bu rüyaların anlamı neydi, bilmiyordu. Fakat artık bu durumdan çok yorulmuştu, doğru dürüst uyuyamıyor ve tüm zihninin karışmasına engel olamıyordu.

Sıkıntıyla nefes bıraktı kurumuş dudaklarından, gittiği psikiyatristlerin verdiği ilaçların hiçbiri işe yaramıyordu, evet uyutuyordu fakat rüyayı görmesine engel olamıyordu.

"Ne zaman geçecek bu?" diye mırıldandı ve artık uyuyamayacağını bildiğinden yatağından kalktı.

Adımları mutfağa doğru ilerlerken, aklı tamamen gördüğü rüyada kalmıştı. Bir çocuk görüyordu, düz siyah saçları, sıska vücudu, kısa boyuydu onun hakkında tek bildiği. Çünkü sadece arkasını görebiliyor, sadece ona gitme demekle kalıyordu. Her seferinde aynı kelimeleri söyleyip, aynı çocuğu görmek değil de, tamamiyle kalbinde bıraktığı acıydı onu bu kadar merak içine sokan... Neden böylesine gerçek gibi hissettiğini merak ediyordu. Uyandığında gözünde biriken yaşları, kalbinde hissettiği acı... Neden bu rüyadan böyle etkileniyordu? Defalarca gördüğü bu rüyanın ilk kez gördüğündeki gibi etkilemesini çok ilginç buluyordu.

Tezgahın üstündeki sürahiden bardağa su doldurdu ve içti. Elinin tersiyle dudaklarını kuruladı ve gözlerini yeni doğan güneşe doğru çevirdi. Pencerenin görüntüyü bulanıklaştırmasına aldırmadı, gökyüzünün güzelliğine bakmaya devam etti.

Her gece rüyanın etkisiyle aynı saatlerde uyanıyor, güneşin doğuşuna defalarca tanık oluyordu. Fakat bir kez bile olsa sıkılmıyordu bundan, gökyüzünü izlemek bir hayli keyif veriyordu.

Rutin haline gelmiş gibi adımlarını odasına çevirdi ve üzerine üniformasını giyip evinden dışarı çıktı.

Adımlarını okula doğru yönlendirdi. Lisenin basketbol takımının kaptanıydı Taehyung. O kadar iyiydi ki basketbolda, tüm hayatını buna adamıştı. Bu konudaki özgüveni bir hayli çoktu ve asla mütevazi kalamıyordu. Geleceğini bile buna göre şekillendirmişti, iyi bir takıma girebilmek için elinden geleni yapıyordu.

Adımları okulun spor salonun önünde durduğunda, derin bir nefes verdi ve kapıyı açıp içeri girdi. Koskoca salon, bomboş duruyordu. Erken gelmeyi bu yüzden çok seviyordu, aklındaki tüm karışıklıkları tek başına basketbol oynayarak atıyordu. Bu onun, stresini yok etmeye birebir gelen bir ilaç gibiydi. İlginçti ama, mutlu olmasını sağlayan tek yer burasıydı.

***

"Hyung! Ne zaman geldin?" diye sordu Jungkook, ellerini ensesine getirmiş kaşıyordu.

Saatlerdir topu potadan geçirip, antreman yapan Taehyung, ne kadar yorulduğunun farkında değilmiş gibiydi. Bugün nesi vardı bilmiyordu fakat, yaptığı hiçbir şeyin farkında değildi. Her zamankinden farklı hissettiği kesinlikle ortadaydı.

"Beşte." Taehyung, Jungkook'un uzattığı havluyu eline aldı ve alnını kuruladı.

"Dün beş buçukta gelmiştin. Farkettin mi? Gün geçtikçe daha erken geliyorsun."

Taehyung omuz silkti ve havluyu omzuna atıp boş oturaklardan birine oturdu.

"Fark etmez. Daha önce dörtte geldiğim de oldu ve hatta tüm gecemi burada geçirdiğim de."

Jungkook merakla öne doğru atıldı.

"Nasıl yani? Hiç uyumadan basketbol mu oynadın?"

Taehyung gülümsedi ve elleriyle Jungkook'un saçlarını dağıttı.

"Çok fazla karıştırma. Bugün hangi sınav var?" diye sordu Jungkook'a. Aynı sınıfa gitmedikleri halde, hatta yanında oturan çocuğun alt sınıflardan biri olmasına rağmen soruyordu bunu. Çünkü kardeşi gibi görüyordu onu, küçüklüğünden hatırladığı tek kişiydi ve ona gerçekten değer veriyordu. Bir nevi sağ koluydu Jungkook, Taehyung'un.

"Bugün matematik sınavın var." dedi Jungkook, sırtındaki çantasının bir kolunu çıkardı ve kucağına yerleştirdi. "Senin için not hazırladım, eğer bu sınavdan da geçemezsen müdür sana çok kızacak." Fermuarını açtığı çantadan bir defter çıkarıp, Taehyung'a uzattı.

"Jungkook sen benim iki sınıf altımdasın ve buna rağmen benim için not hazırlıyorsun." Elleriyle uzatılan defteri aldı. "Buna artık bir son ver, kendi derslerine yoğunlaş ve beni düşünme." gülümseyerek elindeki defteri hafifçe Jungkook'un kafasına vurdu. "Tamam mı?"

"Bunların hiçbiri karşılamaz ama..." dedi Jungkook, bakışlarını çantasından çekmeden konuştu. "Bana yaptığın tüm iyiliklerin karşılığını vermek istiyorum."

Taehyung, yanındaki küçüğüne gülümseyen gözlerle baktı. Hep bir kardeşi olsun isterdi Taehyung, onu korumak, onunla oynamak, onunla kavga etmek isterdi. Bunun eksikliğini kalbinde hep hissediyordu ve bu da Jungkook'a olan düşkünlüğünün sebebiydi. Öz olmasa bile, kardeşi olarak görüyordu onu. Çünkü Jungkook onun hep yanındaydı.

"Saçmalamayı bırak da, ban-"

"Kaptan!" Diyerek salona dalan Jimin'e göz ucuyla baktı Taehyung.

"Ne?" diye cevapladı, nefes nefese kalmış bedeni.

"Müdür seni çağırıyor."

***

Adımları müdürün odasına doğru yönelmiş, uzun koridorun içindeki ses gürültüsüne aldırmadan yürüyordu. Bugün içinde bulunduğu bu ruh halini bir türlü anlamlandıramıyor, içindeki huzursuzluğa neden olan şeyin ne olduğunu bulamıyordu.

Adımları sınıf kapılarına nazaran daha büyük ve daha şık olan kapıda durduğunda, gözleri yanı başında yazan isme kaydı.

"Kim Sungjae." diye mırıldandı. Babasının ismi dudaklarından döküldüğünde, ne diye yabancı bir his oluşuyordu kalbinde? Babasına karşı ne diye bu kadar soğuktu? Bunların cevapları zihninde olmalıydı ama ne kadar kurcalarsa kurcalasın bir türlü bulamıyor, kalbindeki boşluğun sebebinin kesin bir şekilde cevaplayamıyordu.

Yine de okuldayken, kimseye müdürün Taehyung'un babası olduğunu belli etmemeliydi. Bu babasının, kesin emriydi.

Kapıya iki kez tıklattı ve içeriden gelen sesin ardından kapıyı açıp içeri girdi.

Gözleri müdürün karşısında oturan uzun boylu gence takıldığında, istemsizce alamadı gözlerini. Onu görünce ısınan kalbine anlam verememişti. Yıllardır tanıdığını sandığı yüze, aynı zamanda çok da yabancıydı. Kalbinin ve zihninin kendisine oynadığı oyunlardan biri diye düşündü kendi içinde.

Karşısındaki gencin bakışları ona dönünce, ne yapacağını bilemeyip gözlerini kaçırdı. Bakışmaları sadece saniyeler sürmüşken, hissettiği bu tuhaf duygu da neyin nesiydi?

"Otur." dedi müdür sert sesiyle.

Taehyung'un bakışları müdürü bulduğunda, kafasını hafifçe eğip onayladı ve gencin tam yanına oturdu.

"Taehyung." dedi müdür, ellerini önünde kelepçelemiş son derece sert ve ciddi yüzüyle bakıyordu karşısındaki ikiliye. "Kim Seokjin'le tanış." diyerek elleriyle işaret etti uzun boylu genci. "Basketbol takımımızın yeni oyuncusu."

Taehyung bakışlarını hızlıca yanındaki gence döndürdüğünde, genç hiç istifini bozmadan müdüre bakıyor, gayet rahat olan tavırlarını asla bozmuyordu.

"Eksik söylediniz." dedi Seokjin, hafifçe öne doğru eğildi ve konuşmasına devam etti. "Bana bu takımın kaptanı olacağımı söylemiştiniz."

Müdür gergin bakışlarını, masasının üzerinde gezdirdi ve ardından yine karşılarında oturan gence çevirdi.

"Evet, sana son bir şans veriyorum Taehyung. Eğer derslerin kötü olmaya devam ederse, kaptanlığı Seokjin'e kaptıracaksın."

tigers | taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin