Aylar öncesinde, Seokjin hayatına yeniden girmeden önce, her şey yolundaydı. Taehyung etrafındakilerin kendisi için oluşturduğu o kurmaca dünyasında, belki kalbinde hissettiği o boşlukla da olsa gülümseyebiliyordu. Taehyung, Seokjin hayatına girmeden önce, belki de her şeyin yalan olduğunu bilmeden önce, mutlu olabiliyordu. Basit bir hayatı vardı, belki de her gün birbirinin aynısı olan günleri yaşıyordu ama yine de yüreğinin ferahlığıyla uyuyabiliyordu. Şimdi, tüm gerçekleri öğrenmişken nasıl nefes alması gerektiğini bile bilmiyor gibi hissediyordu. Hissettiği acının tarifi yoktu, öğrendiği hiçbir gerçeğin yüreğini hafifletecek bir tarafı yoktu. Halbuki Taehyung, öğrenmek isterken gerçekleri ısrarla, yüreğindeki boşluğun gideceği için umutluydu. Fakat şimdi, o boşluğun bıraktığı sıkıntının daha fazlasını hissediyordu. Belki de şu an, bir tek Seokjin onun dayanmasını sağlayabiliyordu.
"Ben," dedi Taehyung, tüm yorgunluğuna rağmen kalktı oturduğu koltuktan. Saatlerdir öylece oturuyor, ellerini tutan Seokjin'e kaçamak bakışlar atıyor, sessizce düşüncelerini dinliyordu. Beyni karmakarışıktı, halbuki o soru işaretleri cevaplarını bulurken, rahatlayacağını düşünmüştü. O karmaşıklıktan kurtulacağını düşünmüştü. "Ben gitmeliyim artık."
Seokjin buz tutmuş ellerin ellerinden ayrıldığını hissettiği an, büyük bir endişeyle doğruldu koltukta. Gitmesini istemiyordu, çünkü çok özlemişti onu. Ayrıca bu halde bırakmak istemezdi, eğer onu bu halde bırakırsa o geceyi gündüz edemezdi. Yine de içindeki endişeyi belli etmemek istedi, kırgınlığını ufak da olsa hissetmesini istedi. Kalbi hasretinden küsse de Seokjin'e, dudakları hasretle dudaklarını beklese de, ciğeri kokusunu doldurmak istese de içine, kırgınlığı büyük bir kalkan oluşturmuştu hisleri önünde.
"Nereye?" dedi Seokjin, koltuktan yavaş bir hareketle kalktı. Gözleri Taehyung'un gözlerini bulmak istemiyor gibiydi. Çünkü eğer bakarsa, hislerinin önüne koyduğu o kalkan ne kadar güçlü olursa olsun bir hiç haline gelirdi. Bu Taehyung'un Seokjin'in üzerindeki en büyük etkisiydi. "Nereye gideceksin?"
Taehyung yutkundu. Bu sorunun cevabını bilmiyordu. Gidecek bir evi yoktu, çünkü artık hiçbir yeri kendisine ait hissetmiyordu.
"Bilmiyorum," diyerek gülümsedi Taehyung, karşısındaki gencin yüzüne bile bakamamak canını çok yaktı. Halbuki sadece bir hafta önce, o yüze bakmadan saniyesini geçiremiyordu. Ona karşı mahçuptu ve nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Deli gibi sarılmak istese de, hakkı olmadığını düşünüyordu. Halbuki, öyle çok özlemişti ki burnu kokusuyla buluşmayı ve öylesine özlemişti ki dudakları dudaklarına konmayı, hissettiği o çaresizlik, onu kırmasının en büyük bedeliydi. Belki de hak ettiği için sesini çıkaramıyor, hak etmediği için bu konuda hiçbir şey yapamıyordu. Onu kırdıysa, aradaki soğukluğa katlanmalıydı. Ondan daha fazla hiçbir şey bekleyemezdi, halbuki bu gece ona sarılıp uyumak çok isterdi. "Kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum." diye ekledi Taehyung, elleriyle saçlarını geriye doğru taradı. "Sence, nereye gitmeliyim Seokjin? Kim kabul eder bundan böyle beni?"
Birbirlerine bakmaya çekinen iki çift göz, aslında buluşmak için can atan iki beden ve özlemle yanıp tutuşan dudakları, aslında bu sorunun cevaplarıydı. Taehyung'un ait olduğu yer Seokjin'in yanı, gitmesi gereken yer onun kollarıydı. Bunu her ikisi de çok iyi biliyordu ki, Seokjin Taehyung'u her şekilde kabul ederdi.
"Evine git." dedi Seokjin, sokakta dolaşmasını istemiyordu. Daha fazla üstü kirlensin istemiyordu, daha fazla üşüsün, daha fazla acıya hapsolsun istemiyordu. Seokjin eğer Taehyung'u bırakmak zorundaysa tam şu an, kalbinin bir nebze olsun rahat olabileceği bir yerde olmasını istiyordu. "Dediklerimi pek önemsemiyorsun, ne dersem diyeyim pek bir önemi olmuyor senin için." dedi Seokjin, içindeki ateşten kurtulmak adına verdiği nefesin ardından konuşmasına devam etti. "Yine de, evine git Taehyung. Yemeğini ye ve duşunu al. Evine git Taehyung, yuvana git."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tigers | taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Zihninin ve kalbinin oynadığı oyunlar mıydı kendine sorduğu soruların cevabı? Yoksa kilitli kapıların arkasına gizlenmiş gerçekler mi vardı?