"Gönül nasıl alınır?" diye sordu Taehyung, Hoseok'un gözleri uykusuzluktan kızarmıştı.
"Onu bilmiyorum," diyerek omuz silkti, "Onu bilsem bizzat kendim uygulayacağım." Sıkıntıyla nefes verdi. "Jimin benimle çok soğuk, bir şey var fakat söylemiyor."
"Benimle de öyle." dedi Taehyung, bakışlarını ellerine getirdi. "Senin bir şey saklıyor olduğunu ve benim de sakladığın şeyi bildiğimi biliyor." Gözlerini yeniden Hoseok'a döndürdüğünde, yorgun gözlerle karşılaşması canını yaktı. Fakat ona yapma dese de yapacaktı, sana yardımcı olayım dese de asla kabul etmeyecekti. O yüzden ona karşı çıkmadan, diyeceklerine devam etti. "Bana sorarsan gerçeği söylemelisin, bence gerçeği duymayı hak ediyor."
Hoseok yüzünü buruşturdu. Zaten bu konuda hiç iyi hissetmiyordu. Söylemek istiyor, onun yanında rahatça uyuklamak istiyordu. Jimin'in endişelendiğini biliyordu, fakat öğrenirse daha büyük bir endişenin içine gireceğinden neredeyse emindi.
"Jimin'i bilmiyor gibi konuşuyorsun." Tek kaşını kaldırdı, sesi ise sert çıkmıştı. "Onun küçük bir şeyi bile büyüttüğünü bilmiyor musun? Bana ya çalışmayı bıraktırır, ya da takımı bıraktırır. Rahat durmaz Taehyung, kendi uykusunu bile hiç eder, sabaha kadar düşünür durur ne yapabileceği konusunda."
Taehyung başını onaylarcasına salladığında, Hoseok'a içten içe hak veriyordu. Jimin kesinlikle böyle biriydi, fakat ne olursa olsun hala söylemesinden yanaydı. Çünkü gerçeği söylemenin, alınan hasarı en aza indirdiğini biliyordu. Buna bizzat kendisi tanık olmuştu.
"O zaman gönlünü al," dedi Taehyung, omuz silkti. "Onu üzgün görmek istemiyorum."
Hoseok başını salladı ve yerdeki çantasını sırtına geçirdi.
"O zaman sen de sevgilinin gönlünü al, eminim ki onu da üzgün görmek istemiyorsundur." Taehyung şaşkınlıkla kaşlarını çatınca, güldü. "Ne zamandır bana kendin hakkında arkadaşım diye bahsediyorsun?"
Taehyung bakışlarını kaçırdı, ellerini ise sıkıntıyla ensesine getirdi. Şimdi ne derse desin, hiçbir faydası olmayacaktı. Konu Hoseok'sa, dediğinin hiçbiri önemi olmazdı.
"Neyse," dedi Taehyung, başını geriye doğru yasladı ve gözlerini kapattı. "Çok önemli biri değil." Hoseok'un soru sormasını istemiyor gibi, rahat davranmaya çalışıyordu. "Düşünecek önemli bir maçım var. Hem de yarın."
"Hey!" diye bağırdı Hoseok, Taehyung bu bağırtıyla, bir hışımla açtı gözlerini. Hoseok'un büyüyen gözlerini takip etti, bakışları bir çift kırgın göze denk gelince, tüm nefesi kesildi. İki gündür o gözlerde ne çok kırgınlık birikmişti, bunların tüm sebebi yine kendisiydi. Fakat bunu bilerek yapmıyordu. Şu an tek düşündüğü, Seokjin'in ne zamandır orada durduğuydu. "Ayağına ne oldu?"
Taehyung tüm endişesiyle gözlerini Seokjin'in ayağına getirdi. Beyaz sargının tüm ayağı sımsıkı sardığını gördüğünde, bedeninin buz kestiğini hissetti. Birkaç adım attı endişeyle, fakat Hoseok'un sesiyle yerinde kalakaldı. Halbuki kendisini bekleyen kırgın gözler, birkaç adım daha atmasını çok istedi.
"Bu nasıl oldu?" diye sordu Hoseok, hızlıca attı adımlarını.
"Ayağım burkuldu," dedi Seokjin, yutkundu. Canının acısını belli etmek istemezcesine küçük bir kahkaha attı, ne kadar içtendi, bunu bir tek Tanrı bilirdi. "Aptal gibi düştüm."
"Hem de maç öncesi," Hoseok hafifçe eğilmiş, sargının içini görebiliyormuş gibi şişmiş ayağa acıyla bakıyordu. "Bu hiç iyi olmadı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tigers | taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Zihninin ve kalbinin oynadığı oyunlar mıydı kendine sorduğu soruların cevabı? Yoksa kilitli kapıların arkasına gizlenmiş gerçekler mi vardı?