Daha önce hava böylesine soğuk muydu? Dakikalar öncesine kadar Seokjin bu kadar çok üşümediğine emindi. Fakat şimdi, tüm parlaklığıyla baharın gelişini belli eden o güneşin altında, öyle çok üşüyordu ki, bir daha hiç ısınamayacağını hissetti. Bedeni titremiyordu, fakat öylesine üşüyordu ki şu an bu soğuğu bir tek kendisi hissediyor olamazdı. Elini tuttuğu gencin yüzüne bakmak istedi, fakat bedeni öyle donmuştu ki onu döndürmedi. Sadece öylece duruyor, baktığı noktayı görememesine rağmen bakmaya devam ediyordu. Seokjin'in ruhu üşüyordu, fakat o bunun farkında değildi. Seokjin şu an hiçbir şeyi idrak edebilecek gibi değildi. O şu an tamamiyle güçsüzleşmişti.
"Anladın mı şimdi neden gizlediğini?" dedi Namjoon, kendisine öylece bakan Taehyung'un yüzüne doğru elini salladı. "Hey! Anladın değil mi? Elini tutup, sevdiğini söylediğin bu itin sana ne yaptığını anladın değil mi?"
Taehyung gözünü bir kez kırpmadı, söylenen cümlenin kulaklarından geçmesi bir hayli zaman almıştı. Fakat hala algılayabilmiş değildi, bunu algılayabilmesi mümkün dahi değildi. Seokjin'e öyle çok güvenmişti ki, iyiliği için gittiğine o kadar emindi ki, şimdi karşısındaki genç ne diyordu? Karşısındaki genç ne saçmalıyordu?
"Yanlışın var," dedi Taehyung, yutkundu. Nefes aldığını biliyordu, şu an bu güzel havada oksijeni soluyordu fakat bunu hissedemiyordu. Neden yüreğinde hiçbir duygu yoktu? Neden acıya dair küçücük bir iz bile barındırmıyordu? Taehyung şu an tüm duygularından arınmış gibiydi, duyduğu cümlenin etkisini böyle görüyordu. "Seokjin böyle bir şeye sebep olmuş olamaz." Gülümsedi, fakat gülümsediğinin farkında değildi. Bu gülümseme, korktuğunun habercisiydi. "Sen," dedi Taehyung titreyen sesiyle, "Sen yalan söylüyorsun değil mi?" Namjoon'un yüzü değişmeyince, Taeyhyung sinirlerinin bozulduğunu hissetti. Vücudunun dakikalar sonra kendisine kabul ettiği ilk his buydu. Bakışlarını Seokjin'e çevirdi, şu an sevdiğine bakarsa her şey düzelecekti. Taehyung böyle düşündü, çünkü sevgilisinin bunu yalanlayacağına emindi. Seokjin'in ona böyle büyük bir acı bırakmayacağına, hissettiği sevginin gerçekliği kadar emindi. "Sevgilim, yalan olduğunu söylesene."
Seokjin kulaklarına dolan sesin tüm vücudunu titrettiğini hissetti, kulağına dolan cümlenin her kelimesi boğazında bir düğüm oluşturmuştu sanki. Şimdi ona ne diyebilirdi? Ona bunun doğru olmadığını söyleyemezdi, çünkü annesinin gitmesine bir sebep de kendisiydi. Bunu biliyordu, bu yüzden şu an hiçbir şey yapamıyordu.
"Seokjin," dedi Taehyung, kendisine dönmeyen gözlere ısrarla bakıyor, hala reddetmesi için onu bekliyordu. Dudaklarından çıkacak olan o tek kelimeye sığınmak istiyordu, yalan demesini istiyordu. Taehyung hiç sorgulamadan o kelimeye inanmak istiyordu. Tuttuğu eli hızlıca oynattı, Seokjin'in bundan etkilendiği belliydi, çünkü tüm bedeni sersemledi, fakat yine de döndürmedi gözlerini. "Seokjin bir şey söylesene, sen bana bunu asla yapmazsın. Hem," dedi titreyen ses tonuyla. "Hem sen beni üzmezsin ki, ben inanmıyorum ona." Başını iki yana salladı hızlıca. "Bu imkansız değil mi Seokjin? Sen bana asla böyle bir şeyi yapmazsın, değil mi?"
Namjoon gözlerini devirdi, şu an gördükleri hiç de zevkli değildi. Gürültülü bir kavga beklemişti, ardından Seokjin'e atılan birkaç tokat. Fakat hiçbiri gerçekleşmiyordu ve bu onu sıkıyordu. Görevini tamamladığına göre artık gidebilirdi, iki aşığın dolmuş gözleriyle uğraşacak değildi.
"Cevap veremiyor," diyerek gülümsedi Namjoon, belki birkaç gerçeği daha ortaya dökmeliydi. "Seokjin sana babasını-"
"Kes sesini." dedi Seokjin, sesi sertti fakat yüksek değildi. Gözlerini Namjoon'un gözlerine dikti, bakışlarıyla ona ne anlattı bilinmez fakat hissettirdiği şey ile birlikte Namjoon cümlenin devamını getirmedi. "Git," dedi Seokjin, sesi bir hayli ruhsuz çıkmıştı. "Git şimdi buradan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tigers | taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Zihninin ve kalbinin oynadığı oyunlar mıydı kendine sorduğu soruların cevabı? Yoksa kilitli kapıların arkasına gizlenmiş gerçekler mi vardı?