;kim korkuyor shakespeare?

3.5K 404 297
                                    

Adımlarını spor salonuna doğru atarken, aklında tamamen dün olanlar vardı. Yoongi'nin soğuk ve sert davranışları, Seokjin'in kaptanlık için aday olması, yaşanan tartışma... Her biri zihnini bulanıklaştırıyor, kalbinin sıkıntıyla dolmasına neden oluyordu. Elbette yaşanılan hiçbir şey, vazgeçmesini sağlamayacaktı. Birinciliği alana kadar, pes etmek aklının ucunda dahi olmayacaktı.

Üstünü değiştirmiş, elindeki topla oynuyordu. Yine her zamanki gibi erken uyanmış, güneşin doğuşuyla spor salonuna gelmişti Taehyung. Bu rutin onu çok zorluyor olsa da bunu seviyordu. Kendisini hiçbir şey düşünemeyecek kadar yormayı çok seviyordu.

Elindeki topu potadan geçirdi ve kendisine geri dönmesini izledi. Dersleri konusunda bir şeyler yapmalıydı, ne olursa olsun elindeki kaptanlığı kaptırmamalıydı. Kendine bir öğretmen seçmeyi düşündü, yaşıtlarından birini kendisine öğretmen olarak seçecek ve derslerine yoğun bir şekilde çalışmaya başlayacaktı. Bunu kaptanlığı kaptırmamak için yapmalıydı, bunu kendi için yapmalıydı.

"Düşünceli görünüyorsun."

Taehyung bakışlarını salonun girişine döndürdüğünde, karşısında sabahın erken saatlerinde hiç görmek istemeyeceği birini gördü. Seokjin, elleri cebinde kendisine doğru geliyordu. Şaşırmıştı. Çünkü saat daha yeni altı olmuş, dersin başlamasına ise daha çok vardı. Jungkook dışında hiç kimse bu saatlerde buraya gelmezdi.

"Aynı zamanda bir hayli çaresiz." Taehyung bakışlarını yeniden ona çevirdi. Seokjin potaya yakın oturaklardan birine oturdu ve bir bacağını dizlerine doğru atıp, elleriyle tuttu. "Kaptanlığı kaybetmekten bu kadar çok mu korkuyorsun?"

Taehyung gözlerini devirdi, sabahın erken saatlerinde, gördüğü rüyanın etkisi hala üzerindeyken onunla tartışacak gücü bulamamıştı kendisinde. Topu yerle eli arasında tur attırdı ve diğer eliyle destekleyerek basket attı.

"Asıl endişelenen sen olduğun için, endişelenmemi istiyorsun." Gülümseyerek ayaklarına doğru gelen topu eğilip aldı. "Benden korktuğun için huzursuz olmamı istiyorsun ve bu yüzden sürekli etrafımda dolaşıp bana laf atıyorsun." Bir kez daha basket attı.

"Eğer karşımda birinciliği kazanabilmiş biri olsaydı, belki biraz endişelenebilirdim." Omuz silkerek gülümsedi Seokjin. "Ama senin de bildiğin gibi, Hawks'ın üst üste kazandığı birinciliklerin hepsi benim kaptanlığım altında gerçekleşti."

Taehyung gülerek ellerindeki topu Seokjin'e attı.

"Neden aç gözlüsün?" Seokjin'in ayağa kalkıp, potaya bir basket attığını görünce, konuşmasına devam etti. "Kendi takımında zaten kaptandın, ne diye Tigers'a sahip olmak istiyorsun?"

Seokjin tek kaşını kaldırdı ve potadan dönen topu Taehyung'a doğru attı.

"Sadece biraz eğlenmek istedim." Aralarındaki mesafeyi kapatmak adına, birkaç adım attı. "Neden merak ediyorsun?"

Taehyung elindeki topu parmak uçlarında gezdirerek, şov yaptı. Aslında gergin olduğunu belli etmemek için, rahat tavırlar sergilemeye çalışıyordu.

"Söylesene..." Diyerek bakışlarını Seokjin'in gözlerine getirdi. Kalbinde hissettiği burukluğu anlayamadı, bu gözlere bakmak Taehyung'un başını döndürmüştü. Beynindeki tüm kilitli kapılar sertçe açılıp kapanıyordu sanki, bu durum Taehyung'un canını fazlasıyla yakıyordu. İçinde kopan tüm fırtınaları belli etmek istemiyorcasına gülümsedi. "Sen sırf eğlenmek için takımını yarı yolda bırakacak kadar bencil bir kaptansın. Durum buyken, kazandığın birinciliğin nesi bu kadar önemli? Bana göre..." dedi ve ellerindeki topu, yere doğru fırlattı. "Benim için takımım her şeyden önce gelir. Kaybetsem bile, onları yarı yolda bırakmamam gerekir. Çünkü iyi bir takım olmak, bunu gerektirir."

tigers | taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin