-flashback-
Seokjin küçük adımlarını gitmekten çok keyif aldığı parka doğru atıyordu. Annesi kışları gitmesine izin vermemesine rağmen, zorla izin alıyor yine de gidiyordu. Çünkü o parkı, gerçekten çok seviyordu.
Parkın içine girdiğinde, kulağına gelen hıçkırıklarla birlikte kaşlarını çattı. İlk önce ne olduğunu anlayamadı, fakat ikinci kez aynı hıçkırığı duyunca birinin ağladığını anlamıştı.
Gelen sese doğru yürüdü ve karşısında başını kollarıyla siper etmiş ağlayan kendi yaşıtlarında bir çocuk gördü. İlk önce yanaşıp, yanaşmamak konusunda kararsız kalmıştı. Fakat şu an karşısındaki çocuk, çok savunmasız duruyordu, onu yalnız bırakmamak en doğru karar olacaktı.
Seokjin tam yanına oturduğunda, çocuğun bakışlarını üzerine çekmişti. Ağlamaktan kızarmış gözleri öylece Seokjin'e bakıyor, neden yanında oturduğunu bilmek istiyor gibiydi.
"Merhaba, ben Kim Seokjin. Senin adın ne?"
Karşısındaki küçük çocuk kaşlarını çatmış, artık ağlamayı bırakmıştı. Şu an sadece yanına oturmuş olan bu çocuğun, sorusunu cevaplamak istiyordu.
"Taehyung." dedi, minik elleriyle gözlerindeki yaşı sildi. "Kim Taehyung."
Seokjin gülümsedi.
"Niye ağlıyorsun?" diye sordu, gözleri hala Taehyung'un gözlerinde kilitliydi.
Taehyung bakışlarını ayak uçlarına doğru getirdi. Cevabını elbette veremezdi, çünkü utanıyordu. Babasının ona vurduğu her andan, sanki kendi suçuymuş gibi utanıyordu.
Cevap vermedi, sadece omuzlarını hafifçe yukarı kaldırıp indirdi.
Seokjin göremeyeceğini bile bile başını salladı.
"Annem her ağladığımda bana sarılır, saçlarımı okşar ve her şeyin geçeceğini söyler. Ben de sana sarılıp, saçlarını okşayabilir miyim?" diye sordu, yanındaki küçük çocuğun gözleri yeniden onu bulduğunda devam etti. "Sana her şeyin geçeceğini söyleyeceğim." Gülümseyerek, kalbini gösterdi. "Geçmese bile buranı rahatlatacağından eminim."
Taehyung durgunca baktı ona ve masum bir şekilde başını onaylarcasına salladı.
Seokjin hafifçe yaklaştı ve minik kolları arasına ne kadar sığdırabilirse sığdırdı Taehyung'u. Başını göğsüne yaslandırmış, elleriyle saçlarını okşuyordu.
Taehyung saçlarının şefkatle okşanmasıyla birlikte, yeniden ağlamaya başlamıştı. Kollarını göğsüne yaslandığı çocuğa sardı. Hayatında ilk defa, zarar görmez gibi hissetmişti. Minik kolların onu tüm kötülüklerden koruyacağını zannetmişti.
"Her şey geçecek." dedi Seokjin, elleriyle saçlarını okşamaya devam etti. "Her şey iyi olacak."
-flashback-
Kütüphanenin boğucu sessizliği, ikilinin arasındaki bakışmanın derinliği ve kalplerindeki acının keskinliği... Tam olarak şu an her ikisinin de konuşmasına engel oluyordu. Söylemek istedikleri, sormak istedikleri çok şey vardı. Ama bu boğucu sessizliği bozacak kadar cesaretleri yoktu. Her ikisi de, akıllarından geçenleri, kelimelerle ifade etmekte zorlanıyor gibiydi.
"Hatırladın mı?" dedi Seokjin, sessizliği bozarak Taehyung'un biraz olsun rahatlamasına neden oldu. "Eğer tam olarak şu an, hatırladığını söylersen bana... Beni unuttuğun için kızmayacağım, niye unuttun diye sormayacağım. Lütfen..." dedi Seokjin, boğazının düğümünü çözmek istercesine yutkundu. "Lütfen bana beni hatırladığını söyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tigers | taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Zihninin ve kalbinin oynadığı oyunlar mıydı kendine sorduğu soruların cevabı? Yoksa kilitli kapıların arkasına gizlenmiş gerçekler mi vardı?