Salondaki sessizlik korkutucuydu, Taehyung'un şaşkınlıkla açılan gözleri dışında değişen hiçbir şey yoktu. Dakikalar hızla geçiyor, her geçişinde acıyı daha da büyütüyordu. Şimdi Taehyung tüm gerçekliğiyle duyduklarını kabullenmeye çalışıyordu.
"Nasıl olabilir ki bu?" dedi fısıltıyla Taehyung, şaşkınlıkla büyümüş gözlerinden dökülüp, yanaklarında süzülen o yaşın farkında bile değildi. "Ama bu nasıl mümkün olabilir?" dedi yeniden, sesi titriyordu fakat kendi sesini duyamayacak kadar kafası doluydu. Ellerini Seokjin'in yakasına getirip tuttu. "Ben, yıllardır bir yalana mı inandırdım kendimi?" Yakasındaki ellerin gücü yoktu, ne o kumaşı sıkmaya, ne de orada daha fazla tutunmaya, elleri gücünü kaybedip düştü yavaşça. "Ben anneme hiç kızmadım oysa, dedim ki, dedim ki," Bir hıçkırık döküldü dudaklarından, ona en büyük ihaneti annesi yapmış, en büyük enkazı o bırakmıştı ardında. Annesine çok güvenmişti, küçükken yaptıklarını hatırlayıp, bir daha görebilmek adına umut dolardı, peki ya şimdi? Şimdi onu görmek dahi istemeyecek kadar kırgın, yıllarca heyecanla büyüttüğü o umudu bir kül edecek kadar kızgındı. "Dedim ki, annem kendini kurtarmak için gitti. Dedim ki, annem beni geride bırakmak istemezdi. Dedim ki, annem bana hiç ihanet etmedi." Başını iki yana salladı hızlıca, ağlaması da şiddetlenmişti aynı zamanda. "Seokjin, bu iğrenç, annem bana bunu nasıl yapabildi?"
Seokjin bunu biliyordu, Taehyung'un bunu kaldırabilecek kadar güçlü olmadığını biliyordu. Onu böyle görmeye dayanamıyordu, belki de yıllar önce söylememesinin nedeni de buydu. Eğer söylerse ona gerçeği, dayanamayacağını düşünüyordu, ona o gücü verebilecek kadar da kendini güçlü hissetmiyordu. Çünkü o zaman Seokjin'in de gücü yoktu.
"Bu senin suçun değil." dedi Seokjin, ellerini Taehyung'un ellerine getirmek istese de, kendini tuttu. Şu an ona sarılmanın, ya da ellerinden tutmanın hiçbir anlamı yoktu. Çünkü şu an aralarındaki duygunun ve hatta Taehyung'un hislerinin ne olduğunu bilmiyordu. "Annene inanmak istedin, onun seni bırakmayacağına inanmak istedin. Ondan nefret etmek istemedin Taehyung, nefret etmemek için en güzel bahanelere sığındın." Taehyung'un hıçkırığı dolunca kulaklarına, gözlerini kaçırdı ondan. Şu an ona bakabilecek kadar gücü yoktu, bir üç yıl daha beklese de, Seokjin onu ağlarken izlemeye dayanabilecek gücü asla toplayamazdı kendine. "Hiç kimse, hiç kimse düşünmedi bizi. Ne seni, ne beni. Yıllarımı geçirdim Taehyung, ben yıllarımı geçirdim bu gerçekle, yetmedi," Omuz silkti, gözlerinin dolması üzerine elleriyle sildi. "Yetmedi, daha büyük sırları paylaştılar benimle. Kulağımı sağır ettim onlara, gözlerimi kör ettim de, yine de söylemekten çekinmedi her ikisi de. Omuzlarıma daha büyük yükleri yükleyip, beni sonu bilinmeyen bir yolculuğa ittiler." Yutkundu, sesini daha güçlü tutmaya çalışıyordu fakat şu an ilk kez bu konular hakkında konuşuyordu ve bu ister istemez onu hassaslaştırıyordu. "Fakat benim o yükü taşıyıp taşıyamayacağımı hiç düşünmediler."
Taehyung bakışlarını yeniden Seokjin'in bakışlarıyla buluşturdu. Şu an hangi duyguyu taşıdığı belli olmuyordu. Belki Taehyung'un yorgun bedeni hissettiklerini belli etmesine izin vermiyordu. Belki de şu an ne hissettiğini kendisi bile bilmiyordu.
"Sen bunu nasıl öğrendin Seokjin?" diye sordu Taehyung, elleriyle sildi gözlerini. Ağlamayı bırakmıştı, sanki duyduğu şeyi kaldırabilmiş gibi. "Bunu nasıl öğrendin?"
Seokjin derin bir nefes aldı, şimdi her şeyi anlatmanın tam sırasıydı. Artık omuzlarındaki yükü bırakmanın, o yolu tamamlamanın vakti gelip çatmıştı.
"Doğum günündü," dedi Seokjin, ellerine getirdi gözlerini. O günü unutabilmesi mümkün dahi değildi. Doğum gününde geçirdikleri o güzel anları bir kez olsun aklından çıkarabilmiş değildi Seokjin. O güne geri dönmek isterdi, o güne geri dönüp hiçbir şeyi bilmemeyi çok isterdi. "O günün sabahı öyle güzel geçirdik ki Taehyung, sana hazırladığım hediyeyi verirken öyle heyecanlanmıştım ki. Beni öpüşünü, bana sarılışını ve hatta ellerimi sımsıkı tutuşunu," Derin bir nefes bıraktı dudaklarından, şimdi geldikleri hale baktığı zaman, iki kırık kalp dışında bir şey göremiyordu. Halbuki eskiden yürekleri sadece saf sevgiyle doluydu. "O güne ait hiçbir şeyi unutamıyorum, ellerimin terleyişini, kapının kilidini tuşlarken mırıldandığım şarkıyı bile hatırlıyorum. Verdiğim hediyenin heyecanı vardı bir tek kafamda, eve dönerken de bir tek bunu düşündüm. Onu dinleyeceğin zaman neler hissedeceğini düşündüm, o an başka hiçbir şey yoktu kafamda. Sadece seni düşündüm." Yutkundu, Taehyung'a bakmaktan hala korkuyordu. "Kapı açılınca girdim içeri," Gözlerini kapattı acıyla, şimdi engel olamayacağını hissetti ağlamasına. "Attım adımlarımı mırıldandığım o şarkıyla, gözlerim gezindi bir süre yerde, sen vardın aklımda. Sadece senin kalmanı çok isterdim orada, sadece seni düşünmeyi çok isterdim. Ama," Sesi titredi Seokjin'in, üç yıl boyunca hatırlamak dahi istemediği o anı, tüm detaylarıyla dudaklarından dökmek kolay değildi. "Ama, anneni gördüm Taehyung. Annenin yüzünde büyük bir gülümseme vardı, kolları," Elleriyle dudaklarını kapattı Seokjin, hıçkırığın dökülmesini hiç istemedi. Fakat bunu engelleyebilmek mümkün değildi. "Kollarını babamın omuzlarına sarmıştı Taehyung, elleri babamın saçlarında geziyordu, ben o an bile anlamadım ne olduğunu. O an hiçbir şey anlamadım, sadece mırıldandığım o şarkıyı aniden bıraktım, seni aklımdan aniden çıkardım. Hiçbir şey düşünemedim Taehyung, o an hiçbir şey düşünemedim." Gözlerini korksa da yanındaki gence getirdi, ağlamıyordu. Şu an sadece öylece durup, anlatılanları dinliyordu. Seokjin o an hiç iyi hissetmedi, o anın canını daha büyük bir acıya bırakmasına izin verdi. Gözlerini kaçırmadan konuşmasına devam etti. "Öptü," dedi Seokjin, yutkundu. "Babam öptü onu, ben, kımıldayamadım Taehyung, ben adım dahi atamadım. Sesimi çıkaramadım Taehyung, bağırmak istesem de çıkaramadım sesimi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tigers | taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Zihninin ve kalbinin oynadığı oyunlar mıydı kendine sorduğu soruların cevabı? Yoksa kilitli kapıların arkasına gizlenmiş gerçekler mi vardı?