"Asla!" dedi Seokjin, başını itiraz edercesine iki yana salladı. "Asla!" dedi yine net çıkan ses tonuyla. Taehyung'u yeniden bedenine doğru çekip sıkıca sarıldı. "Hayır, hayır asla bırakmadım. Sana yemin ederim Taehyung, bir kez olsun seni aklımdan çıkarmadım. Bir kez olsun seni unutmak istemedim, ne kalbimden ne aklımdan sildim seni. İnan bana, inan Taehyung seni sevmeyi hiç bırakmadım." Başını iki yana salladı, sersemlemiş gibiydi. Duydukları tüm bedenini buz etmişti. Babasının ona yaptıkları aklına geldikçe delirecek gibi oluyor, bunu kendine yediremiyordu.
"Sana inanıyorum," diye mırıldandı Taehyung, "Seokjin," diyerek titrek bir nefes aldı. "Baban bana vurduğunda bile seni haykırıyordum, baban senin beni bırakıp gittiğini haykırdığında bile ismini sayıklıyordum, baban beni sevmeyi bıraktığını söylediğinde bile tüm kalbimle buna inanmayı reddediyordum. Ben seni gerçekten çok seviyormuşum."
Seokjin daha sıkı sardı Taehyung'u, sanki daha sıkı sarmak mümkün olabilirmiş gibi. Şimdi ikisinin de gözleri kapansa, geçmişi hatırlayacaklardı. Minik kolların, cılız bedenlerini nasıl sarmaladıklarını hatırlayacaklardı. Sarıldıkları an, sanki o minik bedenler buluştuğu an ortaya çıkan gücü hatırlayacaklardı. Aralarındaki bağ kimsenin sahip olmayacağı kadar güçlüydü, ne bir hafıza kaybı yok edebilirdi bunu, ne de bir başka şey. Yedinci yaşlarında bağlanmıştı onların ruhları, bir ruh bağlanmışken başka bir ruha, hangi güç ayırabilirdi onları?
"Özür dilerim," diye fısıldadı Seokjin, elleriyle sarıldığı gencin sırtını okşuyordu. "Seni buraya getirmemeliydim, ben o kötü anılara umudumuzun ev sahipliği yaptığını bilmiyordum, özür dilerim."
Taehyung başını iki yana salladı. Kıpırdanması bile öyle güçsüzdü ki, yaslandığı omuz da olmasa, yeniden toparlayacak gücü bulamazdı.
"Hayır, hayır teşekkür ederim," dedi Taehyung, kollarıyla sardığı omuzu okşadı. "Teşekkür ederim Seokjin, beni umudumuza yeniden getirdiğin için teşekkür ederim." Gülümsedi, Seokjin'in göremeyeceğini bile bile. "O günü hatırlıyorum sevgilim, o günü daha dün gibi hatırlıyorum. Ellerime düşmesini beklediğim o kırılgan yaprağın umudum olmasını beklerken, bana daha güçlü bir şeyi sundun. Bu parkı sundun bana, bizim umudumuz dedin ona." Boynuna küçük bir öpücük kondurdu. "Yıllar geçmiş Seokjin, ama hiçbir şey olmamış umudumuza. Yıpranmış, terk edilmiş, yalnız kalmış, belki de kırılmış bize biraz, yine de yok olmamış buradan. Kahkahalarımızı yankılattığımız bu park, koşturduğumuz, birbirimize ilk öpücüğümüzü bıraktığımız bu park, hiç bırakmamış bizi." Gözlerini parkın içinde gezdirdi. "Baksana Seokjin, nasıl da sahiplendi bizi. Bu park," Yutkundu. "Benden daha fazla şey hatırlıyor Seokjin, bu park tanık olduğu her şeyi hatırlıyor."
Seokjin gözlerini acıyla kapattı. Eğer şu an imkanı olsaydı, her şeyi eskiye çevirir, tüm olanları engellemek isterdi. Küçükken sorulan o klasik soru sorulsaydı şimdi, üç hak verilseydi ne yapması gerektiğiyle ilgili, üçüne de eskiye dönmek istediğini söylerdi.
"Taehyung biliyor musun?" dedi Seokjin, aklına dolan tatlı anıyla gülümsedi. "Kelebekleri çok severdin," Titrek bir nefes aldı Seokjin, gözleri öyle sızlıyordu ki, gözyaşlarını düşürmemek için zor dayanıyordu. Tüm bedeni öyle güçsüzdü ki, eğer kollarıyla sardığı genç olmasa, öylece yığılır kalırdı. "Özellikle renkli kelebekleri gördüğün zaman, tüm gününü onları anlatarak geçirirdin." Güldü, fakat yüreği öyle sızladı ki, gülüşündeki tınıda acıyı yansıttı. "Bir gün yine bir kelebek gördün, hatırlıyorum, sanırım turuncuydu." Yutkundu. "O gün heyecanla o kelebeği anlattın bana, öyle güzel anlattın ki tek kelime etmeden kulaklarımı açtım heyecanla. Sonra, yarın yine aynı saatte buluştuk burada, sesin ağlamaklı çıkıyordu. Yüzünü öylece somurtuyor, gözlerini yerden hiç ayırmıyordun." Gülümsedi, fakat sızlayan gözlerini daha fazla engelleyemedi. Yanağında süzülen yaşı, eliyle sildi. "Ben de sordum sana, tam o sırada ağlamaya başladın. Hıçkırıkların arasından öylece konuşuyordun. Babana kelebeği anlatmışsın saatlerce, turuncu kanatlarından, siyah şeritlerinden bahsetmişsin. O kelebeği çizmek istediğini söylemişsin," Sesi titredi, öyle titredi ki Taehyung başını yasladığı omuzdan kaldırıp gözlerini Seokjin'e kilitledi. "O da kelebeklerin ömrünün sadece bir gün olduğunu söylemiş sana, sadece bir gün yaşadıklarını ve senin gördüğün o kelebeğin çoktan öldüğünü söylemiş." Seokjin gülümsedi, fakat dudaklarından çıkan hıçkırık, yanaklarından süzülen her yaş bu gülümsemenin sahte olduğunu gösterdi. "Çok masumdun Taehyung, o kelebeğin öldüğünü düşündüğünden dolayı hıçkıra hıçkıra ağladın. Sana kelebeklerin bir gün ömrü olmadığını söylediğimde, öyle bir bakış attın ki bana, sanki ölen senmişsin de, yeniden yaşama hakkı verilmiş sana. Elleriyle gözyaşlarını sildi, "Ben o bakışını unutamıyorum Taehyung, o masumluğunu bir an olsun unutamıyorum. Sana nasıl kıydılar bilemiyorum, aklım almıyor, her gece, inan bana, her gece bunun acısıyla uyuyorum."
![](https://img.wattpad.com/cover/157342509-288-k953434.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tigers | taejin
Fiksi Penggemar[Tamamlandı] Zihninin ve kalbinin oynadığı oyunlar mıydı kendine sorduğu soruların cevabı? Yoksa kilitli kapıların arkasına gizlenmiş gerçekler mi vardı?