"Ne?" dedi Taehyung, "Sen ne yaptın?"
Jungkook'un bakışları Taehyung'un bakışlarıyla buluştuğunda, tüm bedeni titremişti sanki. Büyük bir kasırga vardı salonda, kapının dışına asla yansıtılmayan, fakat salondaki üçlünün tüm hislerini kasıp kavuran büyük bir kasırga. Jungkook bakışlarını kaçırdı hemen, o masum gözlere bakmak daha da kötü ediyordu onu. Suçluluğu gün yüzüne çıktıkça kaldırmakta zorlanıyor, kendisine olan kızgınlığına engel olamıyordu.
"Jungkook böyle bir şeyi neden yapsın?" diye sordu Taehyung, Seokjin'e çevirdi bakışlarını. "Böyle bir şeyi nereden çıkardın Seokjin?" kaşları çatık, hala anlayamadığını belirten gözlerle bakıyordu onlara.
"Hyung," dedi Jungkook, sesinin güçsüzlüğü Taehyung'un kulağına dolamadı. "Özür dilerim." dedi aynı tonda, fakat diğer kelimesi gibi bu da kırılıp yok olmuştu salonda.
Taehyung başını iki yana sallayarak güldü.
"Jungkook niye özür diliyorsun? Bunu sen yapmadın." Bakışlarını Seokjin'e getirdi. "Babasını tanımıyorsun bile!"
Seokjin gözlerini sıkıntıyla kapattığında, ellerini de çekmişti Jungkook'un yakasından. Taehyung'un tüm gerçekleri bilmesini istiyordu, ondan hiçbir şeyi saklamak istemiyordu fakat parktaki halini gördükten sonra, bundan bir hayli korkuyordu. Çünkü onun acı çekmesini asla istemiyor, onu o halde gördükçe yüreğinin kavrulmasına engel olamıyordu. Seokjin o güçlü kasırgada dimdik durmaya hazırdı, fakat Taehyung'a küçücük bir esinti bile hissettirmemek şartıyla.
"Seokjin sen yanlış anladın değil mi?" Boğazını temizledi Taehyung, küçük bir kıkırtı döküldü dudaklarından. Gözleri surat ifadeleri değişmeyen iki yüzde gezdi, fakat onları anlayabiliyor gibi değildi. Çünkü Jungkook böyle bir şeyi asla yapmazdı. "Hadi ama," dedi gülümseyen yüzüyle. "Benim için endişelendiğini biliyorum, ama Jungkook mu?" Adımlarını sersemce attı Jungkook'a doğru, kolunu ise omzundan geçirmiş, yüzündeki gülümsemeyle bakıyordu ona. "O nasıl yapsın böyle bir şeyi?" Bakışlarını sevgilisine çevirip, başını kırılmışcasına eğdi. "Onun üstüne neden gidiyorsun? Jungkook'u ne diye suçluyorsun?"
Seokjin derin bir nefes aldı. Kalbi kırılıyordu, Jungkook'a böylesine güvenip, onun sözlerine inanmaması bir hayli kırıyordu onu. Yine de ses etmedi, Taehyung belki de şu an kendini toparlamaya çalışıyordu. Çünkü yıllarını verdiği, kardeşi gibi koruduğu biriydi Jungkook. Üstelik zihni de hiç unutmamıştı onu. Onunla olan anılarını hiç unutmamıştı Taehyung. Şimdi bu gerçek daha çok acıtmıştı kalbini.
"Hyung," dedi Jungkook dolu gözleriyle. "Ben," Derin bir nefes aldı, sesi öylesine fısıltıyla çıkıyor, öylesine kırgın bir tonda çıkıyordu ki, yaptığı tüm şeyler affedilebilir gibi geliyordu. "Özür dilerim hyung, özür dilerim." Döküldü gözyaşları yanaklarında, bıraktığı o vicdan azabıyla.
Taehyung yutkundu, kabul etmek bir hayli zordu. Başından beri bu gerçeğe direnmişti. Duyduğundan beri bu gerçeğe direnmek istemişti. Jungkook onun için çok değerliydi, yıllarını verdiği, küçük bir kardeşi gibi koruduğu, tüm dertlerini paylaştığı bir sığınağıydı. Şimdi o sığınağı, nasıl böyle bir yalan olabilirdi?
"Hyung," dedi Jungkook, Taehyung'un omzundaki kolların titrediğini hissedebiliyordu. "Lütfen bir şey söyle, inan bak bana," omzundaki eli tutup hıçkırıkları arasından konuştu. "İnan bana bak, sana her şeyi anlatacağım. İnan bana hak vereceksin hyung, sen anlayacaksın beni."
Taehyung dolan gözlerini Seokjin'in gözlerinden ayıramadı, şok olmuş bedenini hareket ettiremedi. Baktığı gözlerin kalbini rahatlatması mümkündü, fakat onları göremiyordu. Baktığı gözlerin kime ait olduğunu bile kavrayamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tigers | taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Zihninin ve kalbinin oynadığı oyunlar mıydı kendine sorduğu soruların cevabı? Yoksa kilitli kapıların arkasına gizlenmiş gerçekler mi vardı?