Taehyung yine erkenden uyanmış, ardından basketbol salonunda bulmuştu kendini. Zaten herkesten ve her şeyden kaçabildiği tek yerdi burası. Eğer kendisini ne kadar yorarsa, o kadar az şey düşünür gibi geliyordu. Fakat düşünmese bile, kalbindeki acı yok olmuyordu.
Yorgunluğu gözlerini karartana kadar oynamış, ardından kendini boş oturaklardan birine atmıştı. Seokjin'le tartışmalarının üzerine bir hafta geçmiş, bir hafta boyunca tek kelime dahi konuşmamışlardı. Aralarındaki soğukluk, antrenmana da yansıyor, tüm takıma huzursuzluk veriyordu. Bunun olmaması gerekiyordu, en azından aralarındaki sorunun sadece ikili arasında kalması mantıklı olurdu.
O günden beri kendinde değildi Taehyung, Seokjin'in söyledikleri aklında dönüp dolaşıyor kalbinde küçük bir sızıya yol açıyordu. Suçlu olduğunu düşünmüyordu, fakat kalbindeki sızı ne diye pişmanlık içeriyordu? Onu görmek istemediğini söylüyordu, fakat ne diye her gün görmek için can atıyordu? Alışmıştı, fark etmese bile çoktan bağlanmıştı ona. Birine kalben bağlıysanız, hafızanız dahi silinse o bağı koparamazsınız. Birbirini sevmek, aradaki bağın her düğümünü sevgiyle düğümlemek basit şeyler değildir. Geçmişi unutmak kolay değildir, özellikle kalbinizi bağladığınız biriyse, hatıralar sadece bir süreliğine gizlenir. Açığa çıkmak için belli bir zamanı bekler, sonra tüm gizemleri bir bir ortaya döker.
"Ne zaman geldin sen?" dedi Yoongi, adımlarını potaya doğru attığında, Taehyung onun geldiğini daha yeni fark etmişti.
"5 gibi." dedi Taehyung, elindeki topu yere atıp yuvarladı.
"Çok erken değil mi?" diye sordu Yoongi, yuvarlanan topu alıp potadan geçirdi.
Taehyung omuz silkti, "Bu yeni bir şey değil, kazadan beri hep böyleyim."
Yoongi bakışlarını şaşkınlıkla Taehyung'a döndürdüğünde, gözlerinde küçük bir hüzün belirdi. Onun kazadan hiç etkilenmediğini düşünmüştü oysa, hayatına öyle gülerek devam etmesine çok içerlenmiş, ona içten içe kin beslemişti. Halbuki o da zorluklar çekmişti, bunu daha yeni anlayabildi Yoongi.
Taehyung derin bir nefes bıraktı, yeniden konuşmak için araladı dudaklarını.
"Öğrendim." dedi Yoongi'nin kaşlarının çatıldığını görünce devam etti. "Jungkook'a sordum, neden sarhoş olduğumu. Seokjin değil mi? Seokjin beni bıraktığı için değil mi?"
Yoongi'nin çatılmış kaşları düzelmedi, hala duyduğunu anlayamıyormuş gibiydi.
"Bir dakika," dedi Yoongi, adımlarını Taehyung'a doğru attı ve yanındaki boş koltuklardan birine oturdu. "Bu eksik bir hikaye."
Taehyung'un gözleri büyüdü.
"Ne? Nasıl eksik? Daha ne olabilir? Beni bıraktı, tek kelime etmeden bıraktı ve ben de onun acısıyla içtim. Olay bu, Jungkook bana anlattı."
Yoongi kafasını iki yana salladı. Yüzünde ve gözlerinde hüzün vardı.
"O seni bıraktı evet, tek kelime bile etmedi evet. Buraya kadar gayet doğru." dedi Yoongi, sıkıntıyla nefes verdi. "Ama sen bu yüzden sarhoş olmadın, elbette çok acı çektin. Abimle yakın olduğundan hep anlatırdın ona, eskiden benimle de yakındın o yüzden çekinmezdin benim var oluşumdan. Anlatırdın hep, ağlardın, çok gözyaşı dökerdin. O zaman ben bile üzülmüştüm senin için, çok acı çektin. Ama bu yüzden sarhoş olmadın, zaten yaşın küçüktü böyle bir şeye kalkışman aklının ucundan dahi geçmezdi."
Taehyung gözlerini kapattı. Jungkook'un bir kez daha yalan söylemesini kaldıramadı. Bir kez daha bir yalana inandırılmayı kaldıramadı. Neden her şeyin böyle karmaşık ve gizli olduğunu anlayamadı. Artık bir an önce, ne kadar acı çekerse çeksin her şeyi öğrenmek istedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tigers | taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Zihninin ve kalbinin oynadığı oyunlar mıydı kendine sorduğu soruların cevabı? Yoksa kilitli kapıların arkasına gizlenmiş gerçekler mi vardı?