Yorgun gözünü yavaşça araladı Prenses. Dünyası karanlık bulutlar arkasına gizleneli ne kadar süre geçmişti, bu konuda hiçbir fikri yoktu. Önünde oynaşarak su içen iki kuşa baktı.
Demek ki göğsünde hissettiği ıslaklığın sebebi buydu. Bir su arığının içine düşmüştü. Yavaşça doğrulmaya çalışırken yüzünde hissettiği gerginliğin sebebini bulmak için eliyle yanağını yokladı. Eline toprak tanelerine karışmış, kurumuş kan gelince gerginliğin sebebini anladı.
Kaşında hissettiği acı "Kanın kaynağı benim!" der gibi sızlıyordu. Vücudunu kaldıracak güç bulamayınca kendini toprağa geri bırakıverdi. Göğsü ile karnı arasına denk gelen arığın suyu, içinin titremesine yol açacak kadar soğuktu. Kuşlar, onun hareketlerinden ürküp kaçarlarken bakışlarını göğe kaldırdı. Hava saraydan çıktığında göz alıcı bir beyazdı, şimdi ise buruk bir turuncuya boyanmıştı. Belli ki buraya yuvarlanalı epey olmuştu. Atı dizginleyemeyip görüşünün bulanıklaşmasına mani olamayınca kendini yana doğru atmıştı. Sonrası, bir baş çarpması ve karanlıktan ibaretti.
Gözüyle yerdeki toprağı tararken görüşünün yeniden netleştiğini fark etti. Bunca yıl minnettar olduğu sağ gözü en ihtiyacı olduğu zamanlarda kendisine oyun oynar olmuştu. Ömür denen bu uzun yolun sonuna kadar sadakatini koruyacak hiçbir şey yoktu, bunu daha iyi anlamıştı. Zihni ayıldıkça vücuduna yayılan ağrılar gün yüzüne çıktı. Doğrulmayı tekrar denedi ve bu kez başarılı oldu. Oturur hale geldiğinde ıslak yerlerindeki sular aşağı inip bütün vücudunu sarmaya başladı. Üzerindeki çamurun ağırlığını da yorgunluğunun sırtına ekleyip ayağa kalktı. İlk seferde bunu başarması şaşırtıcıydı.
Bir yardım eline tutunmak için etrafına göz gezdirdi ama görebildiği tek şey, tozlu bir yol ve asma bağlarıydı. "Belki geçtiğim köye ulaşabilirim," diye düşündü ve geldiği yöne doğru yürümeye başladı ama bu çok uzun sürmedi. Sendeleyip kendini dizlerinin üzerinde otururken buluverdi.
Furina'nın darbelerinin acılarını henüz atlatamamışken üstüne yenilerinin eklenmesi hiç iyi olmamıştı. Gözünü kapatıp derisinin içindeki ağrıların çırpınış seslerini dinlerken "Majesteleri," diyen bir ses karıştı araya. Bu sesin kendisiyle alay eden bir sanrı olduğunu düşünüp umursamadı. "Prensesim iyi misiniz?" diye yineledi ses. Alayla kıvırdı dudaklarını ve " Hiç değilse aklım bana ihanet etmeseydi," diye mırıldandı hayali sese karşı.
Bu sefer daha yakından ve endişeli gelen ses "Majesteleri lütfen cevap verin," dedi. Sesin gerçekliğine inanmamak için direnmeye devam edecekken omzuna konan elle birlikte gözünü açtı.
Teny'nin korkudan kocaman açılmış gözleri karşısında ağrılarının bir nebze hafiflediğini hissetti. Güven duygusu denilen his buydu belki de. Kral Yardımcısı kollarıyla belinden kavradığında buna izin verdi. Zaten karşı koymaya, itiraz etmeye takati kalmamıştı. Usulca kabul etti Teny'nin yardımını ve ayağa kalktı. Hazır bekleyen at arabasına yerleşirken Teny'e de yanına gelmesini işaret etti. b
Adam, bu isteğe uyup efendisinin yanına oturdu. Yola koyulduklarından bir süre sonra "Babam biliyor mu?" diye mırıldandı pencereden dışarı izlerken.
"Hayır efendim," dedi Teny ve Prensese kaşındaki yarayı işaret edip "Bunu iyi saklarsanız öğreneceğini sanmıyorum," diye ekledi. Gözünü adama çevirip teşekkürlerini sunan bir bakış attı Prenses ve istemsizce yüzünü bulan parmaklarıyla kaşındaki yaraya dokundu. Bu yorgunluğun üzerine sorguya çekilmek, istediği son şeydi. Oturduğu yerde biraz daha dikleştirdi sırtını, etini esir almış tükenmişliğe inat güçlü ve keskin duruşundan ödün vermemeye çalışıyordu. Teny'nin kendisini nasıl bulduğunu merak etse de sormadı. Aynı şekilde yanındaki adamın da merak ettiği sorular olduğu yüz ifadesinden belliydi ama o da kendisi gibi sorularını yutmuştu anlaşılan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖR KRALİÇE
Historical FictionTarihi Kurgu#1 Her kötü, çirkin ve gudubet değildir. Her iyi de, masallarda anlatıldığı gibi gökten düşmüş bir peri kızı kadar güzel ve eşsiz olmaz. Bazen iyiliği kör bir kadının avuçlarında bulursun. Kimi zaman düzenbaz bir hırsız, asil bir soylu...