İyi okumalar sadık ve kaçık okuyucularım!
Yatağında hafifçe kıpırdandı, başının ağrısıyla yüzünü buruşturdu. Göz kapakları mühürlenmişti sanki gözlerine. Üstünde müthiş bir ağırlık vardı. Üstünden sarı bir kamyon geçmiş gibiydi. Sarı rengini çok severdi Ilgaz..
Gözlerini açtı, yatakta doğruldu, sağ tarafındaki ikili koltuğa bir bakış attı, sonraysa odanın tavanına. Bu, onun odasını selamlama şekliydi.
Ama bir hışımla sağına tekrar baktı.
Aynı zamanda da Bora ona bakıyordu.
"Ay senin burda ne işin var?" dedi küçük çaplı kalp krizi geçirerek. Görüntüsünün iyi olmasını diledi çünkü sabah kalktığında tanınmaz halde olurdu.
"Saat öğlenin ikisi."
Ilgaz Bora'ya anlamayan gözlerle birkaç saniye baktı, daha sonra söylediklerini tahmin ettiğini anlayınca kulaklarına kadar kızardığını hissetti.
"Şu tahmin şeysini, benim üzerimde kullanmasan olmaz mı?"
Bora güldü ve "4 saattir uyanmanı bekliyorum," dedi.
Ilgaz kaşlarını atmosfere kadar çıkartarak "Sen kaç saattir burdasın?" diye sordu.
"Neden burdasın diye sormak daha mantıklı bir soru."
"Ee.. şey neden burdasın acaba?"
Bora kollarını göğsünde kavuşturdu ve "İyi olup olmadığına bakayım dedim," dedi.
Ilgaz Bora'nın neden böyle yaptığını anlamıyordu, acaba kutlama akşamı için hala kendini affettirmeye mi çalışıyordu?
Bora içinden "Sadece seni korumam gerekiyor Ilgaz, başka bir şey için değil," diye geçirdi.
Ilgaz başka bir şey sormadan ayağa kalktı ve banyoya gitti yüzünü yıkamak için. Bora'ysa derin bir nefes verdi gider gitmez, bu kıza yalan söylemek ne zordu! Eğer güçlerini kullabilseydi kesinlikle anlardı.
Bora odadan "Annenler neden yok?" diye seslendi. Tatilin hepsini kampta geçirmediklerinden okula daha birkaç gün vardı, ama Zeynep Hanım ve Uraz Bey için tatil diye bir şey olmadığından çalışıyorlardı.
"İşteler!" diye bağırdı banyodan. Yüzüne soğuk su vurduktan sonra havluyla yüzünü kuruladı. Aynada görüntüsü oluşmadığından nasıl olduğuna bakamıyordu. Ofladı ve aynanın önündeki tarağı alıp saçlarını taradı. İnce telli olduğundan fazla karışıyordu birbirine, saçlarını yolmak üzereyken sonunda taramasını bitirdi ve içeri geçti.
Bora'yı çalışma masasına eğilmiş, çizdiği resimlere bakarken görünce hızlıca oraya gitti. Resimlerini ortalıkta bırakmak adeti değildi ama düzenlemeye vakti olmamıştı.
Bora bir tane yıldızlı gece resmini aldı ve gözlerini gezdirdi bir süre.
"Bu.. çok güzel.."
"O kadar da güzel değil aslında, son düzenlemeleri yapmamış-"
"Ilgaz," diye sözünü kesti kızın. "Bu gerçekten çok güzel."
Sesindeki hayranlık Ilgaz'ı utandırmıştı. Genelde herhangi bir övgü alınca ne diyeceğini bilmiyor, eli ayağına karışıyordu. Bu yüzden Bora'ya da bir şey diyemedi.
Bora resmi yerine bıraktı ve dağılmış olan kağıt tomarına elini daldırdı. İçinden bir tane kağıdı aldı ve yine öncekinde yaptığı gibi gözlerini gezdirdi uzun süre.
"Ne zamandan beri resim çiziyorsun? Çok güzeller bunlar," dedi resimlere göz atarken.
"Küçüklüğümden beri ilgim var."
Bora gözlerini masadan kaldırdı ve Ilgaz'a doğru baktı. 'Ceren kadar güzel değil, ama yine de güzel' diye içinden geçirdi. Evet, Ilgaz o kadar güzel değildi, ama çirkin de sayılmazdı.
Bora Ilgaz'ı neden Ceren'le karşlaştırdığını sordu kendine, böyle yapması normal miydi? Bunun üzerine kaşlarını hafifçe çattı.
Ilgaz Bora'nın kaşlarını çattığını görünce bir şeye kızmış olabileceğini sandı, her zamanki gibi kusuru yine kendinde aradı. Ortada hiçbir neden yokken..
Bora Ilgaz'ın düşündüklerini görünce (düşünceleri görmek? Yazarınız çıldırdı) kaşlarını çabucak indirdi ve "Bir şeye kızmadım, sadece bir şey düşünüyordum," dedi.
Ilgaz, düşüncelerinin okunmasını istemiyordu, bu yüzden gözlerini aceleyle Bora'nın üzerinden çekti.
Yatağa oturdu, uykusunu almış olmanın verdiği rahatlığın vücuduna da yansımasını istiyordu ama öyle değildi.
"Açsındır diye düşündüm," dedi Bora koltuğa otururken. "Halamlar dışarı çıkmadan önce bir şeyler hazırlamışlar, istersen bize gelip bir şeyler yiyebiliriz.
Ilgaz bu teklif karşısında mahcubiyetle Bora'ya baktı. Bu çocuk ne zamandan beri Ilgaz'a böyle yakın davranıyordu?
Bora bu bakışı evet olarak algıladı, birkaç dakika hazırlandıktan sonra evden çıktılar.
Boralarla aralarında çok mesafe olmamasına karşın yavaş yürüyorlardı. Ne Ilgaz'ın hızlı yürümeye hali vardı, ne de Bora'nın..
"Peki sen kriz geçiyor musun?"
Bora önündeki taşı tekmeledikten sonra "Tabi ki," diye cevap verdi.
Ilgaz içinden 'konuşmak için mükemmel bir konu seçtin tebrik ederim' diye geçiriyordu içinden. İç sesiyle kavga etmek Ilgaz'ın uğraşları (hobileri) arasında olduğundan bundan gizli bir zevk bile alırdı.
Evin önüne geldiklerinde Bora cebinden anahtarı çıkardı ve kilidin içinde döndürdü. Çağdaş bir görünüme sahipti evin dışı, açık renkliydi ve ortalama bir evden daha güzeldi.
Bora'nın arkasından gitti, onu karşılayan mutfakta gözlerini gezdirdi ve açık renkli mutfak masasının üzerindeki atıştırmalıklara ağzının suyu aka aka baktı.
Bora tezgah yöneldi ve "Kahve veya çay, hangisini istersin?" diye sordu.
"Çay olsun lütfen," dedi Ilgaz sandalyeye otururken. Bora'nın arkasını dönmesinden yararlanarak tuzlu kurabiyeyi ağzına attı.
Ve bunu birkaç kez tekrarladı.
Bora elindeki çay bardaklarını masaya koydu ve Ilgaz'ın karşısına oturdu.
"Kendini nasıl hissediyorsun?"
Ilgaz ağzındaki lokmayı bitirdikten sonra "Daha iyiyim," diye cevap verdi.
Konuşmaları burada bitti ve sessizce yemeklerini yemeye devam ettiler.
Ilgaz'ın gözü sandalyesinin altındaki kara kalem çalışmasına takıldı. Biri düşürmüş olmalıydı.
Yerden resmi aldı ve onu inceledi. Kurşun kalemin izleri kağıdın üstünden usulca kayıyor gibiydi, saçları beline kadar düşen bir kadın vardı, gözleriyse bir o kadar yorgun..
Ilgaz bu kadını tanıdığını hissetti ama bir türlü çıkarmıyordu, düşünceleri Bora'nın sesiyle kesildi.
"Onu nerden buldun?"
"Yerdeydi, sen resim mi yapıyorsun?"
Bora omzunu silkti. "Bazen canım sıkılınca falan."
"Bu resimdeki, kim?"
Bora gözlerini kısarak resme baktı, bakışlarını kaldırmadan "Bilmiyorum, öylesine çizmiştim aslında," diye cevap verdi.
Ilgaz dudağını büktü ve resmi masanın üstüne koydu, aklında kalan soru işaretleriyle yemeğini yemeye devam bir etti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EPİLEPSİ
FantasyEpilepsi hastası olduğu için defalarca kendini öldürmek istemişti. Artık krizin belirtileri olan gül kokusunu, gözünün önünden geçen renkleri, şiddetli sarsıntıları istemiyordu. Evrenin en önemli kadınıydı, Gece'ydi. Ve onu tamamlayan bir Gölge ve g...