İhbar ve Kavruluş

2.1K 113 23
                                    

İyi okumalar sadık ve kaçık okuyucularım!

Evi kaplayan ölüm sessizliği ki gerçekten öyleydi, bazen birkaç çatal bıçak sesiyle bölünüyor, bazen birilerinin alacağı son nefesler tükenmek üzereymiş gibi iç çekişleriyle bölünüyordu. Henüz Barış'ın gidişi üzerinden bir hafta geçmemişti, haliyle herkesin acısı tazeydi. Ilgaz Azra'ya yardımcı olmaya çalışıyordu; ona yemek yedirmeye çalışıyor, kuruduğuna emin olduğu boğazından birkaç yudum geçmesi için onu zorluyordu. Ilgaz'ın yaptığını Ceren de Bora'ya yapmaya çalışıyordu ama o kadar da başarılı sayılmazdı, çocuğun üzerinde ayrı bir huysuzluk vardı. Her şeye negatif tepkiler veriyordu, Ceren'in getirdiği bir bardak suya onu zehirleyecekmiş gibi bakıyordu, bir şey yememek için inat ediyordu. Bu yüzden bir hayli zayıflamıştı, Ceren bununla başa çıkacağına inanıyordu çünkü Bora'yla ilgilenmeyi özellikle istemişti. Hatta bu yüzden Ilgaz'ı özellikle etrafına yaklaştırmıyordu.

Ilgaz'sa Bora'yı deli gibi merak ediyordu, odasından çıkmadığı için yüzünü çok az görebiliyordu, zayıfladığını o da fark etmişti, üstündekileri kaç gündür giyiyordu, karnı aç mıydı, neden bu kadar öfkeliydi? Neden Azra gibi üzgün değildi de öfkeliydi? Azra'nın yanından ayrıldıktan sonra Bora'ya bakınmak için odasına doğru yürüdü, Ceren'i banyoya girerken gördüğü için onunla rahatça konuşabilirdi ve böyle düşünürken Ceren'den çekindiğini fark etti. Neden Bora'yla konuşmak için onun olmadığı zamanları kolluyordu ki?

Kapının aralığından odaya göz attığında odanın darmadağın olduğunu gördü, odaya girdiğinde Bora'yı yatağında kıvrılıp yatarken gördü, sırtını tüm dünyaya çevirmek istermiş gibi tüm vücudu duvara dönüktü. Her şeye küsmüştü, herkesle kavgalıydı, kimse onu dinlemiyor ve dinlemediği için de anlamıyordu. Yemek yemek istemiyordu çünkü aç değildi, susadığı filan da yoktu. Sadece onun kardeşi ölmüşken neden her şeyin olağan akışında devam ettiğini anlamıyordu, nasıl olabilirdi ki bu? Nasıl herkes yemek yemeye devam edebiliyordu, banyo yapmak akıllarına nasıl gelebiliyordu? O böylesine derin bir acıdayken, evden bir kişi daha eksilmişken nasıl her şey eskisi gibi olabiliyordu? Herkese ve her şeye öfkeliydi, hepsi eski hayatlarına böylesine kolay devam ettiği için bu eve küstü ve barışmak istediğini söyleyen bir iç sesi de yoktu.

Kapının aralandığını duyunca başını gayriihtiyari kapıya çevirdi ve Ilgaz'ın endişeli gözleriyle karşılaştı, onu beklemiyordu çünkü yanına çok az gelmişti, genellikle kendisiyle Ceren ilgilenmişti. Şu anda da Ceren'in olmasını isterdi, sanırım sadece ona küs kalamıyordu.

Ilgaz'ın bir şey demesine fırsat vermeden gözlerini saatlerdir izlediği duvara dikti, çocukluğundan kalma alışkanlığıydı, üzgün ya da kızgın olduğunda saatlerce gözlerini duvarda bir noktaya diker, orada bir delik açana kadar da bakmaya devam ederdi.

"Nasıl olduğunu görmeye geldim."

"Gördüğün gibi enkaz altındayım."

"Bence enkazın ta kendisisin."

Gözlerini birkaç saniyeliğine kapattı, şu an biriyle konuşmayı o kadar istemiyordu ki, eğer eşyaları hareket ettirebilseydi kapıyı Ilgaz'ın suratına çarpardı.

"Ilgaz, rahat bırak beni."

"Anlamıyorum, neden bu kadar öfkelisin? Barış'ın gitmesinden bizi sorumlu tutuyor gibisin Bora. En az biz de senin kadar üzgünüz, Azra günlerdir bir şey yemiyor, suyu bile pipetle içirmeye çalışıyoruz. Ben, Burak hepimiz darmadağınız ama sen sadece öfkelisin. Karanlık gel-"

"Kes sesini tamam mı! Barış bunların hiçbirini hak etmedi. Gitmesi gereken birisi varsa da o Barış değildi."

Ilgaz şimdi karşısında dikilen çocuğa bakıyordu, boğazı düğüm düğüm olmuştu. Kardeşinin acısından saçmaladığını düşündü, ona iyi gelmek istemişti ama işe yaradığını pek düşünmüyordu.

EPİLEPSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin