Bir adamın hayattan beklentisi her dönemde farklıdır.
İlk önce çocukluk geçirir ve "benim" demeyi öğrenir. Elbette her çocuk için bu standarttır ancak ilk torun, ilk çocuk ve erkek çocuk ülkemizde her zaman bir adım öndedir. Eğer iyi şartlara doğmuş bir çocuksanız ve bu kelimeyi öğrenmişseniz önünüzde durabilecek hiçbir şey yoktur. Ebeveynleriniz dünyayı ayaklarınıza serer ve sizce hepsi sizindir.
İkinci aşama olarak ergenlik gelir. Erkek çocuklar ile ergenler arasında standart fark; artık sizin olan şeylerin anlamı değişmiştir. Hayattaki amaçlarınıza yeni bir organınız eklenmiştir ve bu evre boyunca da düşünme yetisine sahip olmadan, bir şeylerin sizin olduğuna karar verirsiniz. Eğer biraz da yakışıklı olmaya başladıysanız bu evre hayatınızın zirvesi bile olabilir. Bir çok erkek için öyledir de ancak adam olanlar için olay sonraki evrelerde gelişir.
Üçüncü aşama ise yetişkinliktir. Bu evre bir erkeğin artık çocuk olmadığını kavradığı, her önüne gelenin ona ait olmadığını anladığı ve ergenlikte keşfettiği uvzunun, elinden ayağından farklı bir organ olmadığını ve onu da yönetmesi gerektiğini öğrendiği evredir.
Dördüncü aşama ise evliliktir. Bu evre, bir erkeğin gerçek bir adam olmaya adım attığı evredir. Ona ait olan bir şeylerin gerçekten var olduğu ve kayıp ruhunun tamamlandığını hissettiği evre olarak da bilinir. Ruh eşini, bir sürü karışık frekans arasından seçmiş ve ait olmaya ikna olmuştur. Benim diyebilmek için, seninim demeyi bu evrede öğrenen erkek birey, artık hayattan ne istediğine emindir.
Beşinci aşama; babalık. Bu evre, bir erkeğin burnunu sızlatan, hayatta en hakiki sahiplenmenin çocuğuna karşı olan sahiplenme olduğunu öğrendiği evredir. Bu evredeki bir erkek resmi olarak adam sayılır çünkü evladının örnek almasını istemediği hiçbir şeyi yapmamaya dikkat eder. Tabi ki bir sonraki evreye kadar. O evreye sıra geldiğinde, bir babanın içinden, şaşırtıcı bir şekilde, bir mağara adamı hatta bazen dinozor ya da ejderha çıkabilir.
"Ne diyorsun yine mıkır mıkır, Çınar?" diyen Güneş ile kafamda sıraya sokmaya çalıştığım evrimlerime ara vermek zorunda kaldım. Sakin kalmam gereken zamanlardan birindeydim zira henüz sinirlenmek için elimde bir şey yoktu. Ben Demir'i sıkıştırıp bir şeyler öğrenmiş olsam da bana direkt olarak gelen kimse yoktu. Güneş karşımda oturmuş her zamanki dergileriyle oynuyor ve beni bekliyordu. Ben işim olduğunu söylemiş ve onu odama çağırmıştım ancak kafamı işime verebildiğim falan yoktu.
Çağdaş okulu bitirir bitirmez ona şirkette bir yer ayarlamak istemiştim ancak inşat işlerinin büyüyeceğini söyleyerek yeni bir bina istemişti. Ona da boyun eğmiştim ancak yakınlardaki bir binayı da satın alıp oraya taşınmasını bildirmiştim. Zaten üniversitede kudurup şehrin öteki ucunda okumuştu, sesimi çıkarmamıştım. Şimdi iş hayatı için de uzaklara yollayamazdım tek kızımı. Gözümden sakınarak büyütmüştüm ben onu.
"Çınar!" diye uyaran tonla konuşan güneş sistemimle boşluğa dalan gözlerim ona odaklandı. Ağzımdaki parmağımı da çıkararak ona bakmaya başladım. Elindeki dergisini kapatmış ve kucağına koymuştu. Benim dağılmış halimi görünce, kucağından da üçlü koltuğun üzerine bıraktı dergiyi ve yanıma geldi. Onun için koltuğumu biraz geri çektim ve geriye yaslandım. O ise artık refleks haline gelmiş bir şekilde onun için açtığım kucağıma oturdu ve başını göğsüme yaslayarak bana sarıldı.
Hayatımda hata olarak değerlendirebileceğim şeyler elbette olmuştu, ancak bu kadına hayatımı sunmak ve her şeyimle sana aidim demek en iyi kararlarımdan biriydi. Beni bu kadar iyi tanımasına o kadar minnattar oluyordum ki.
"Kafanı kurcalayan şey ne, Çınar? Benden gizlediğin şey ne? Ne için endişe ediyorsun, korkuyorum" dediğinde başının üstüne bir öpücük kondurdum ve ona sıkıca sarıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anlaştık mı? -Night Serisi 1
Storie d'amoreGüneş Uyar. Bir mühendis. Beynin %90'ı erkekçe çalışan, yıllarca erkekler içinde kalmış bir genç kız. Çınar Tekin İnanoğlu. Bir patron ya da iş veren ya da her neyse işte. Aşkın varlığını kabullenmiş ve ondan kadınlarla birlikte olarak kaçan bir gen...