Dolaptan eşyalarımı çıkardıktan sonra kendimi, sonunda bana ait olan, banyoya attım. Hızlı bir duş alırken, suyun beni rahatlattığını fark ediyordum. Bu bir yandan aklımı boşaltırken, bir yandan da dün akşamın izlerini siliyodu. Böyle söyleyince, kulağa her ne kadar kötü gelmiş olsa da, silinen tek iz; Çınar Tekin Bey'in şampuanının kokusudur, yanlış anlaşılmalar olmasın.
Banyodan çıkarken ayağım, az önce banyonun kapısında çıkardığım eşyalara takıldı. Düşmemi, son anda kapıya tutunarak engelledim ve hırkayla bir tekme vurup, odama bir yeniçeri havasında girdim.
Aslında tepkim hırkaya değildi. Hırka güzeldi, tişört gibi... Tek problem sahipleriyle ilgiliydi.
Sabah, Çınar Tekin bey kıyafetim olduğunu söylememe rağmen, onun dolabında giyinebileceğimi belirtmişti. Tabi ki bir hanımefendi olarak, bu teklifi red ettim. Sonrasında bana bunun için fazlasıyla ısrar edince kıramamıştım tabi. Sonuçta adam patronumdu.
Belki bu kısımda birazcık abartma yapmış olabilirim.
Tamam, bana dolabından kıyafet alabileceğimi söylediğinde, ben red etmiştim. O da sen bilirsin, dercesine omuz silkmişti. Bu durumda ondan eşya almazdım, ama daha önce de belirttiğim gibi, bir defa giydiğim kıyafeti yıkamadan tekrar giymekten haz etmezdim ve bu teklifi değerlendirmezsem de tüm günü kendime zehir edecektim. Hem o kadar da çok şey almıştım ki dolabından. Sadece siyah, düz, mudo olan bir tişört ve gri, omuz ve cepleri de deri olan bir hırka almıştım. Ayrıca onları giydiğini de hiç görmemiştim.
İşe, Çınar Tekin Bey'in arabasıyla ve tabi ki Cihan'la birlikte gitmiştik. Ben onlardan, iş yerine en yakın durakta ayrılmıştım. Zaten onun parfümüyle işaretlenmiştim, bir de üstüne onun arabasıyla işe gidecek değildim.
Üzerimi giyindikten sonra saçlarımla biraz uğraştım ve onları kuruttum. Sonrasında biraz değişiklik yapmamın bir sakıncası olmayacağına karar verdim. Saçımın yanlarındaki iki tutamı, iki ince örgü haline getirdim. Sonrasında ise onları alnımın üzerinden dolayıp saçlarımın arasına sakladım. Onları tel toka ile sabitledikten sonra makyajıma geçtim.
Abartmaya gerek yoktu. Bir kalem, bir rimel ve kaş kalemi yeterli gelmişti gözüme. Eyeliner bile abartı gelmişti bir an.
Makyajımı da tamamladıktan sonra, Merve'yi aradım. Çalan telefona uzunca cevap gelmedi. Son anda telefon açılınca gözlerimi devirdim.
"Makyajımı bitirdim, o yüzden geç açtım de" dedim ilk olarak. Merve makyajı katleden insanlardandı. Güzel makyaj yapardı ama simetri sorunu vardı ve saatlerce makyaj yapardı. O makyaj yapacak diye dersi ucu ucuna yakaladığımız zamanlar hatırlıyorum. Üstelik benden bir saat önce kalkardı.
"Aslında" dedi ve derin bir nefes aldı. Eğer Merve'yi tanıyorsam şu an elindeki kaleme bakıyordu: "bitmek üzere" dedi ve sonra yapmacık güldü. Derin bir nefes bıraktım.
Hala yapamadım, bitmeyecek gibi duruyor, demenin Mervecesiyle tanışın lütfen.
"Anladım. Ne durumda peki?" dedim merakla. Ona göre yemek yiyeyim, televizyon izleyeyim, bir şeyler yapayım.
"Yani ne bileyim. Biri bitti" dedi.
Anladım, canım.
"Ben yemek yiyorum o zaman" dedim kolumu kaşırken. "İşim bitince ararım" dedi gülerek. "Yemek yemeden gelme" dedim telefonu kapatmadan hemen önce. Yapacağı tek şey; kalem çekmekken, bir saat onunla nasıl uğraşıyordu, hala çözememiştim.
Bir saatin sonunda, Merve beni aramıştı ve sonunda evden çıkabilmiştik. Taksiyle her zaman gittiğimiz bara geldiğinde, içeri girdik yan yana. Sonra da hep beraber aynı locaya yol aldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anlaştık mı? -Night Serisi 1
RomanceGüneş Uyar. Bir mühendis. Beynin %90'ı erkekçe çalışan, yıllarca erkekler içinde kalmış bir genç kız. Çınar Tekin İnanoğlu. Bir patron ya da iş veren ya da her neyse işte. Aşkın varlığını kabullenmiş ve ondan kadınlarla birlikte olarak kaçan bir gen...