Eve geldiğimde ilk işim yine tuvalete koşmak oldu. İlerleyen saatler daha sakindi. Özellikle de bu günün baştan sona kadar hareketli geçtiği göz önüne alınınca...
Şerafettin ve ben, yorgun olduğum her gece gibi, soluğu televizyonun karşısında almıştık ve bir saatten sonra gözlerim kaymaya başlamıştı. Şerafettin ise göğsümde mırlayarak uyuyordu.
Gevşek hayvan.
Elimle dürttüm onu ve kaldırıp koltuğun tepesine koydum. "Elalemin kedileri, sahiplerine nasılsın, iyi misin diye soruyorlar. Ayy, onu da geçtim yüzün düşük hayırdır de" diyerek isyan ettim yüzümü buruşturup yerimde dikleşirken. O ise onu bıraktığım yerde, uykusuna devam ediyordu.
"Ay ne geniş oldun sen de kedoş, yüzün bile kızarmıyor" diye devam ettim, kaşlarımı çatarak. Ve tabi ki, hiç bir tepki alamadım.
En sonunda, bundan bir sonuç alamayacağımı fark ettim ve kalkıp yatağıma gittim. Zaten pijamalarımla oturuyordum, direkt yatağı açıp içine gitmiştim.
Öncelikle, derin bir soluk aldım ve sağıma döndüm. Ellerimden biri yastığın altındaydı. Güleser, ki o üniversitede kızların bana aldığı bir ayıcıktı, baş ucumda duruyordu. Yatağın başındaki kapatma düğmesine basarak ışığı kapattım ve bir saattir televizyonun başında uyuklayan bedenimi rahata kavuşturdum.
"İşte bu" dedim yatağımda gerinirken. Sırt üstü dönüp derin bir soluk bıraktım, tek elimi yastığın altına sokup diğerini de başımın üstünden yastığa bırakarak soluğumun yavaşlamasına izin verdim.
İlk beş dakika herşey yolundaydı.
Onuncu dakikada rahatsız olduğum için sağıma döndüm.
On beşinci dakikada gerçekle yüzleştim.
Çınar Tekin bey uykularıma bile karışır olmuştu. Adam benim onayımı beklemeden bir anlaşmaya beni dahil etmişti. Şimdi de o yatağında rahat rahat uyurken ben dört dönüyordum. Belki, teknik olarak, şu an için dört dönmemiştim ama genel durum buydu.
İçimdeki olumlu bir yan şunu fısıldadı: Belki o da uyumuyordu.
Fakat aklımdaki diğer kısım bu olumlu sonuca etkileyici bir senaryo üretmişti: sonuçta bir ilişkisi olduğunu ve o ilişkinin de fazla çıkarsal bir birliktelik olduğunu ima etmişti. Gecenin bu saatinde onunla birlikte olması da gayet beklenilebilir bir olaydı o halde.
Göt!
Sinirlendiğimde uyuyamayacağımı fark ettiğim ve ışığı açtım. Gördüğüm ilk şey tabi ki...florasandı.
Evet, bir çok insan buna iş hastalığı diyor. Bir yerden sonra tavan o kadar da ilginizi çekmiyor, hanımlar.
"Sevgili alçak basınçlı sodyum buharlı lambanın en nadide örneği, sence de benim patronum senden daha alçak değil mi?" ve kısa bir düşünme arası bıraktım kendime. Aklıma dolan gömleğini yırtmaya çalışan kasları eşliğinde, şöyle devam ettirdim sözlerimi: "Şimdi hak geçmesin senden de basınçlıdır hani" dedim ve hafifçe kıkırdadım.
Adam bayağı basınçlıydı üstelik.
Derin bir nefes soluduktan sonra florasana baktım. Belki aklımı fartlı şeylerle meşgul edersem, yorulan beynim bir mola vermek ister ve uykumun gelmesini sağladı. Ben de odak noktamdaki şeyin, ki şu an için odağımda sadece bir florasan vardı, saçma özelliklerini saymaya başladım.
"Standart T5" dedim görünümünün yanı sıra üzerinde yazan T5 ifadesine de bakarak. Aynı zamanda aynı sırada yazan üç haneli sayıya odaklandım ve okudum. "865, yani renk ayırım endeksi 80. Bu da 1B sınıfına denk gelir. Aynı zamanda renk sıcaklığı da 6500 kelvin. Bu da mavimtrak beyaz bir ışık verdiğini söylüyor bana" dedim. Fakat bu ofisteki florasanların da aynı tip olduğunu aklıma getirdi. Oradan da Çınar Tekin Bey'in odasına bağlandı kafam. Bir şekilde yine aynı noktaya vardım. "Sen bile bu kadar çok şey söylüyorsun ama o dangoz hiç bir şey söylemiyor" dedim ve başımı yastığa vurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anlaştık mı? -Night Serisi 1
RomanceGüneş Uyar. Bir mühendis. Beynin %90'ı erkekçe çalışan, yıllarca erkekler içinde kalmış bir genç kız. Çınar Tekin İnanoğlu. Bir patron ya da iş veren ya da her neyse işte. Aşkın varlığını kabullenmiş ve ondan kadınlarla birlikte olarak kaçan bir gen...