Caner: Abisi bir baksana banaSaye: Efendim
Caner: Akşam eve geldiğimde oturup konuşalım
Caner: Anlatmam gerekenler var
Saye: Tamam
Masamdan kalkıp balkona çıktım. Üniversitenin son haftasında hocalarımızdan biri aşk hakkına bir yazı yazmamızı istemişti. Bu ödevi teslim ettiğimde dersler benim için tamamen bitecekti. Ama yazamıyordum. Hissetmediğim hatta inanmadığım bir şeyi nasıl yazabilirdim ki? Evet Emre'yi seviyordum. Ama aşka inanmıyordum. Ellerimle yüzümü sıvazlayıp balkondaki küçük masada duran paketten bir sigara alıp yaktım.
Emre'ye son bir kaç gündür bir şeyler olmuştu ve bunu benimle paylaşmıyordu. Bana yazmıyor yazdığımda ise kısa cevaplar verip işi olduğunu söylüyordu. Bir ara beni terslemişti bile. Ama onun üzerine gitmek yerine anlatmasını bekliyordum. İsteseydi anlatırdı değil mi?
Sigarayı atıp içeri girdim ve masama tekrar oturdum. Başımı ellerimin arasına alıp odaklanmaya çalıştım.
Aşk neydi?
Çok sevmek aşka dahil miydi? Sanmıyorum. Bir kediyi çok sevebilirsiniz, annenizi, kardeşinizi çok sevebilirsiniz ama bunun adı aşk olmaz. Birine aşık olmak için sevgiye artı bir duygu daha olması gerekirdi. Diğer çok sevdiğiniz şeylere karşı hissetmediğiniz bir duygu. Kıskançlık mı? Hayır. Koruma isteği mi? Hayır. Arzu? Belki de.
Sevdiğiniz insanın bir hareketinden ne demek istediğini anlayabilirsiniz. Ya da ne hissettiğini. Yüz ifadelerini ezberleyip, hangi olaya ne tepki verdiğini beyninize kazırsınız. Onu asla unutmazsınız. Ses tonundan canının sıkkın olup olmadığını, vücut dilenden sinirli olup olmadığını ya da bakışlarından ne düşündüğünü anlarsınız.
Ama iş onu arzulamaya gelirse, bunun adı aşk olurdu.
Kaç yaşında olunursa olunsun, ergenlikten itibaren arzuyu en derinlerinizde hissedebilirsiniz. Sarılmak, öpmek, elini tutmak.. Bunların hepsi bu duyguya dahildi. Sevgi ile aşkın arasındaki fark işte bu.
Sevgi hislerden ibaretken, aşk bedenseldi.
Yazdığım satırlara son kez göz gezdirip kalktım. Sanırım dönemin son ödevi de bitmişti. Büyük bir rahatlamayla yatağa atlayacakken zilin çalmasıyla yüzümü ekşittim. Neden beni rahat bırakmıyorsunuz?
İsteksiz adımlarla kapıya gidip açtım. Karşımda ayakta bile zor duran bir Emre görmemle şaşırmıştım.
" Seni bırakamam Mey'im. " Kaşlarımı çatıp bir kolunun altına girdim ve içeriye götürdüm ağır bedenini. İçip içip kafasında kurmuştu belli ki.
" Sana beni bırak diyen olmadı zaten Emre. " Koltuğa yatırıp kapıyı kapatmaya gittiğimde arkadamdan mırıldanıyordu ama anlamıyordum. Kapıyı kapatıp yanına gittim tekrar. Ayakkabılarını çıkarmış koltuğa kıvrılmıştı. Bu çocuksu haline gülüp ayakkabılarını kapının yanına koydum.
" Seni bırakmamı istiyorlar. " Kelimelerin yarısını yutmuş olsa da dediği şeyi net bir şekilde anlamıştım. Kim beni bırakmasını istiyordu?
" Şşş kimse kimseyi bırakmıyor. " Saçlarına elimi atıp yavaşça okşamaya başladım. Kalem tutmaktan yorulan parmakların yumuşak saç tutamaları arasında hareket ederken içim bir hoş oluyordu. Hayır, şimdi onu öpemezsin Saye.
Biraz daha mırıldanıp sızdığında ayağa kalktım ve mutfağa gittim. Kahve içsem iyi olacaktı. Yazmak beni yoruyordu. Ama bir o kadarda iyi geliyordu ruhuma. Sessiz ve yalnız olduğum gecelerde kalemi elime alıp yazardım. Ne hakkında olduğu önemli değildi. Sanki ben yazdıkça ruhumdaki bütün acılar kağıda akıyordu. Ve rahatlıyordum.
Kahvemi içip bunları düşünürken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Öyle ki zil çaldığında uyumak üzereydim. Sersem adımlarla kalkıp kapıyı açtım. Abim yüzünde gergin bir ifadeyle kapıda dikiliyordu. Konuşacağız dediğinde ciddiye almamıştım ama sanırım konu ciddiydi.
" Abi bu ne surat? Kötü bir şey değil değil mi? "
Abim gergin sesiyle içeri geçmemi söylediğinde onu dinleyip salona geçtim. Emre hâlâ uyuyordu. Görüntüsü tam ısırılıp öpmelik olsa da kendimi tutup abimin gelmesini bekledim. İçeri girip Emre'yi gördüğünde gözlerini devirdi.
" Saye konu sen ve Emre hakkında. " Kaslarım gerilirken çok kötü bir şey olmaması için yalvarma aşamasına gelmiştim.
" Biliyorsun annem seni yanına almakta kararlı. Ben de evde sürekli ne yapsak Saye buraya gelir diye konuşup durmalarından sıkılmıştım. Seni de özlediğimi fark edince bindim uçağa onlara haber bile vermeden geldim. " Alnında biriken ter olayın bununla sınırlı olmadığını anlatıyordu bariz.
" Buraya geldiğimi öğrendiğinde beni arayıp seni ikna etmemi söyledi. Ama açıkçası oraya gidip hapis hayatı yaşamanı istemiyorum o yüzden konusunu bile açmadım sana. Ama annem durmamış.. " Umuyordum ki Emre ile ilgili bir şey yapmamıştı.
" Emre'yi bulmuş ve aramış. " Yüzüm dehşetle gerilirken Emre'nin bir kaç gündür süren hareketlerine açıklama buluyordum.
" Emre'ye seni bırakmasını söylemiş. Senin bir ruh hastası olduğunu, geçmiş zamanda üç kere intihara kalkıştığını, sürekli sinir krizi geçirdiğini ve psikolojik tedavi gördüğünü anlatmış. " Kanım buz tutarken gözlerime yaşlar hücum etmişti. Bir anne evladına bunu nasıl yapardı?
" Emre ise anneme kibarca küfür edip suratına kapatmış. " Yüreğimde Emre'ye karşı hissettiğim duygular açığa çıkarken bunu kaldıramayacağımı fark ettim. Demek ki sıkıntısı buydu. Bu yüzden kaç gündür uykusuz geziyor ve içip kapıma geliyordu. Dayanamayıp koltukta yanına kıvrıldım. Beni asla bırakmayacaktı. Bunu biliyordum.
Kulağına doğru eğilip fısıldadım.
" Sana aşığım. "
Ben geldiiim!! Nasılsınız?
Üniversite sınavı denen lanet şeyi düşünmekten yazamadım ama şu an içime sinen bir bölüm oldu.
Seviliyorsunuz 🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mey || Texting
Truyện NgắnSERİNİN BİRİNCİ KİTABIDIR!! -TAMAMLANDI- Bilinmeyen Numara: Bir kere baksana gözlerimin içine, Bilinmeyen Numara: Ki orada hayat bulayım ben. * 05.08.18 tarihinde yayınlanmaya başladı. * *Mey||Texting isimli ilk kitaptır.* 07.11.18 KısaHikaye #2 26...