Haftalardır yoktu.. Onu aramak beni yormamıştı ama onsuzluk günden güne beni çürüten bir hastalığa dönüşmüştü. Onun ismi, hayaliyle beraber saatlerce beynimin içinde dönüyor, arada beynimde açlık sinyalleri yankılansada bunu reddedip tekrar onu düşünüyordu.
Robert.. Bir iç daha çektim ve yorgun ruhum beni geriye attığında zihnim tavana bakarken onu beyaz duvarda daha kolay resmetmemi sağladı. Bana sarılışı sesi gözleri.. Onu o kadar özlemiştim ki..
Ne kadar süre o şekilde durup tavanı izlediğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu, baş ağrım beni doğrulmak zorunda bırakınca ellerimi kafamın arasına aldım.
Odamın kapısı açılıp siyah spor ayakkabılar zeminde görüş alanıma girince dahi ellerimi kafamdan çekip yukarı bakamadım.
- Artık avlanman gerek Lucy, bu şekilde devam edemezsin.
Taylor'ın gergin ses tonuyla gözlerimi kapatıp derin bir nefes daha aldım. Ona buraya gelmemesini ve eğer bana bir iyilik yapmak istiyorsa Robert'ı bulmaya çalışmasını söylemiştim. Ve aramıştı da, benim için sevmese dahi günlerce onun izini bulmaya çalışmıştı. Ama Robert'ın kokusu bir noktada dağıldığı için arama çabalarımız her defasında boşa çıkmıştı.
Nerde, nasıl, iyi mi, ne yapıyor.. Taylor bir şeyler söylemeye devam ediyordu ama onu dinleyemiyordum. Kaç gün olmuştu 24, 25.. Ona zarar veriyorlar mıydı, amaçları neydi.. Stefan beni istiyorsa neden onu almıştı ? Keşke ben gitseydim en azından Robert'ın iyi olduğunu bilirdim. Eğer onları bulursam hiç birini yaşat-
- Sana diyorum Lucy heyy !
Yere çömelip görüş alanıma yüzü giren Taylor'a bakışlarımı çevirdim. Onu görmek istemiyordum. Başkasını görmek istemiyordum !
+ Git.
Sinirle bir iç çekip yere oturdu ve elleriyle bacaklarını sarıp yüzüme bakmaya devam etti. Baş ağrım şiddetlendikçe tahammül sınırım tükeniyordu.
Onun nasıl olduğunu bilmeden nasıl avlanabilirdim. Bu bir öncelik olamazdı, hiç bir zaman.
- Lütfen Lucy, artık avlanman gerek. Kaç gündür beslenmedin, şu haline bak nerdeyse çürüyeceksin.
Aslında bu mümkün pek degildi, sadece insanlara karşı daha hassastım ve baş ağrım matkap gibi beynimi deliyordu. Bu ağrıya nerdeyse alışmıştım, içimdeki bir köşeden daha az ağrıyordu.. Kalbim onu açık ara sollardı.
- Yalvarırım, göz altların berbat durumda. Bunu kendine yapmamalı-
Hızla ayağa kalkıp onu odamdan dışarı attım, yakasını elimden kurtarmaya kalmadan sendeleyip yere düştü. Kapıyı suratına çarpıp hızla odanın camından atladım ve ormana gidip bir ağacın dibine çöktüm.
Bütün dünyayı aramak dahi aklımdan geçmişti ama onlar istemezse, onları bulamayacağımı biliyordum. Benden daha güçlü ve tecrübeliydiler.
Gözlerimi kapatıp havayı kokladım, ona dair bir iz bir işaret bulmak adına.. Ama sadece baş ağrımı arttırmaya sebep olan hayvan kokuları vardı.
Delirecektim, bir vampire olamayacak her şeyi olacaktım. Delirecek, hatta ölecektim. Bu acıyla nasıl yaşabilirdim.
Kokusu neden bir noktada kesilmişti.. Bunu o kadar düşünmüştüm ki belki de helikopter gibi bir araçla onu götürmüşlerdi ve bende elimden hiç bir şey gelmeyecek kadar aciz bir şekilde her gece burda kendimi otururken bulmuştum.
Uyumamış, beslenmemiş ve onu düşünmek dışında hiç bir şey yapamamıştım. Bakışı, gülüşü ve kokusu sırayla aklımdan geçerken en son sesi beynimde yankılandı.
'Benimle evlenip sonsuzluğumu sonsuzluğuna hediye etmeme izin verir misin Lucy ?'
Ve karanlık ormanda bir çığlık yükseldi. Bir kaç karga ses çıkardı ama yine de çığlık onların sesini gölgede bıraktı.
+ Robert ! Dayanamıyorum !!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampir Kırıntısı
VampirRobert'ın gözlerinde kaybolurken mutluluktan ne yapacağını şaşırmış kalbimde, bende anlamıştık: Karşımda duran kişi bütün sayılmamış günleri devirip bana ilaç olmaya, beni iyileştirmeye gelmişti. Artık tek ilacım kan değildi.