Kalbimin atışı yeryüzüne kuşbakışı bakarken bir an bile düzene girmemişti. Onu görecektim, günler sonra Robert'ı görebilecektim. Beni neyin beklediği umrumda değildi, onu bir dakika görmek dahi suan benim için daha önemliydi.
Uçaktan inip taksiyle denilen binaya ulaştığımda gerçekten kendi başıma asla bulamayacağım bir yer olduğunu farkettim. Sıradan bir apartman gibiydi ama bana verilen adres apartmanın bodrum katıydı. Merdivenlerden inerken ışık giderek azaldı. Bodruma geldiğimi düşündüğümde biri önümde belirip kolunu uzattı. Emreder gibi bakmasına karşılık koluna girdim ve yürümeye devam ettim. Burası en son kat değildi anlaşılan. Beni tekrar küçük bir kapıdan indirip yerde küçük bir kapı açtı. Aşağı uzanan merdivenleri zifiri karanlıktan çok görmesemde derin gibiydi.
Muhafıza benzeyen vampir bana gözleriyle işaret edince önden gideceğimi anladım. Oda ben biraz inice gelip zemindeki kapıyı kapattı. Karanlıkta ilerlemek vampir olduğum için kolaydı ama asla bir insanın görebileceği aydınlıkta bir basamak yoktu.
Nerdeyse 127 basamak indiğimde sarı ışık ve büyük bir kapıyla karşılaştım. Kapının yanlarında iki vampir vardı ve gözleri yırtıcı hayvanlar kadar ürkünçtü. Kapının üzerine kocaman 'Icerde Özel Güç Kullanmak Yasaktır' yazılmıştı. Altınada çok küçük harflerle 'ölmek istemiyorsanız uygulayın' yazıyordu. Anlaşılan aklımdan geçirdiğim milyonlarca senaryo ise yaramayacaktı. Bana bir şey yapamazlardı ama Robert'a..
Yanımdaki vampir kapıyı açıp önümde ilerlerken pelerinin arkasında yazan ismi okudum. Adı Felixti. Kapının ardındaki büyük alanın başında nerdeyse taht sayılacak bir yerde oturan o vampiri tanımıştım. Ona uzanan yol kırmızı halıyla döşenmişti ve onu öldürme isteğim dişlerimi sıkmama neden olmuştu.
Ayağa kalkıp bana doğru ilerlerken mutlulukla gülümsedi.
- Ah hoşgeldin Lucy, tekrar karşılaşabilmek mükemmel bir his.
Kafasını kopartıp ayaklarının dibine atabilmeyi ne çok isterdim.
+ Robert nerde ?
Gözlerim odanın her köşesini taradı ama onu bulamadı.
- Sakin ol Lucy, daha yeni geldin dinlen biraz.
Arkasını dönüp yavaşça yerine oturdu. Bu kadar mutlu gözükmesi beni delirtiyordu.
- Buraya neden geldiğini biliyor musun ?
Robert'ın iyi olup olmadığı dışında hiç bir şey umrumda değildi.
- Pekala ben söyleyeyim, artık benimle çalışacaksın.
Yüzüme odaklanır gibi bakarken yüzü hayal kırıklığıyla dondu. Kaşları çağtılırken ayağa kalkıp yanımda belirdi.
- Son geldiğimde üzerinde işe yarıyordu. Insan kanıyla mı besleniyorsun ?
Göz rengime bakması cevap için yeterliydi. En son Amy.. her neyse o olay dışında baska bir sey olmamıştı.
Etrafımda bir tur atıp tekrar önümde durdu.
- Çok sessizsin Lucy, en son ne zaman insan kanı içtin ?
Sesi bile midemi bulandırıyordu.
+ Bir ayı geçti. Robert nerde dedim.
- Hmm, demek bir ay. Her yeteneğe karşı direnç gösterebileceğin kadar uzun bir süre mi acaba ?
Kendi kendine konuşur gibi yere bakarak yürümeye devam etti. Bir anda kafasını kaldırıp bağırdı.
- Alex'i getirin.
Yan taraftan bir kapı açıldı ve iki vampir kollarından iterek Alex'i nerdeyse ikimizin ortasına fırlattı. Alex doğrulmaya çalıştı ama pek başarılı olamadı. Avlanamıyor gibiydi.. Robert da böyle miydi acaba, artık onu görmeliydim !
- Yeteneğim Lucy de işe yaramıyor ?!
Buna bu kadar kızması o kadar hoşuma gitmişti ki.
- Demekki günü geldi, büyü tamamen etkinse ona hiç bir şey yapamayacaksın.
Stefan Alex'in sırıtan suratına tekme attığında Alex'in alnında çatlaklar oluştu. Ama gülümseyerek konuşmaya devam etti.
- Senden güçlü, tam bir eziksin.
Stefan eğilip yüzüne yaklaştı. Gözlerine odaklanıp bir şeyler mırıldandı ama bu çok eski bir dildi. Anlayamamıştım.
Alex asker gibi ayağa kalkıp anlayacağım şekilde mırıldandığında önce idrak edemedim.
- Evet onu getirip öldüreceğim.
Onu.. Kimi.. Hayır.. O değil, o olamaz.
Saniyeler icinde Robert odanın içinde Alex'in ayak ucunda dururken Alex sanki bunu ona borçluymuş gibi Stefana bakıyordu. Gözlerim hızla Stefan'a dönünce Stefan bana çoktan gülümseyerek bakıyordu zaten. Robert'ı yerden kaldırmak için yeltendiğimde Alex bana o kadar sert vurdu ki odanın içinde karşı duvara yapışıp yere düştüm. Kırılan kalebodurlar etrafa dağıldı.
- Hayır hayır !!! Stefan ne istersen yaparım ! Onu bırak !
Robert kafasını kaldırıp bana bakmaya çalıştı ama gözlerini tam olarak açamadı. Berbat durumdaydı. Üzeri pislik içindeydi, göz altları siyah ve mor karışımı gözüküyordu. Mükemmel teninde morluklar vardı. Kaç gündür ona kan vermemişlerdi. Hepsini gebertecektim !
Stefanın yakasına yapıştığında o gülerek başka yöne bakıyordu. Arkamı dönünce Alex'in Robertın kafasını tutmuş bana baktığını gördüm.
- Onu neden durdurayım Lucy, bana geçerli bir neden vermen gerek ?
Gülümsemesi yüzüne yayıldıkça kafasını koparma isteğim şiddetlendi ama böyle bir durumda aklımı çalıştırmalıydım. Sinirim işime yaramazdı.
+ Lütfen, istediğin kadar burada kalırım. Onu bırak lütfen, yalvarırım.
Stefan uzun bir süre gözlerime bakıp kısacık bir an arkaya bakıp 'bırak' dedi.
Döndüğümde Alex yere düşmüş nerdeyse Robertla aynı gözüküyordu.
Robert'ın yanına gidip ellerimi onun güzel yüzüne koydum. Gözlerim dolarken onu bu hale getirdiği için Stefanı öldürmek istiyordum ama yapamıyordum. Yapamazdım..
+ Lütfen..
Mırıldanırken gözyaşlarım Robert'ın kirlenmiş alnına düştü.
Arkamdaki embesil derin bir iç cekip 'Ah ne kadarda acıklı bir sahne' derken yine onu parçalamamak için direndim. Robert bunu haketmiyordu, benim için bunları yaşayamazdı.
+ Lütfen Stefan izin ver gitsin..
Uzun bir sessizlik olurken Robert gözlerini aralayamadı. Yüzündeki morluklar içimde birşeyi parçalamaya devam etti.
- Pekala alın şunu. Ona biraz kan verin ve bırakın. Lucy.. sana gelince artık benimlesin.
Eğilip Robert'ın dudaklarına belkide son kez bir öpücük kondurdum. Gülümsemeye çalıştı ama acı içindeki yüzü aklıma kazınırken iki kişi onu ellerimden çekip aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampir Kırıntısı
VampireRobert'ın gözlerinde kaybolurken mutluluktan ne yapacağını şaşırmış kalbimde, bende anlamıştık: Karşımda duran kişi bütün sayılmamış günleri devirip bana ilaç olmaya, beni iyileştirmeye gelmişti. Artık tek ilacım kan değildi.