33 ~ Canavar

76 3 14
                                    

Tanıdık sokak tanıdık ev..

Işte gelmiştim. Evime işte gelmiştim. Hala Robert orda mıydı bilmiyordum. Belki kendi evinde kalmayı tercih etmişti ama onu görememekten ya da istediğim gibi görememekten ya da başkasıyla görmekten.. korkuyordum. Ya iyi değilse, ya yanında birisi varsa..

Kapıyı çaldım. 10 saniye bekledim. Içerde olsaydı sanırım vampir hızı yarım saniyede bana kapıyı açardı. Belki uyuyordu. Saat akşamın yedisiydi ama belki yorgundu ve uyuyordu.

Bir kez daha çaldım. Bir 10 saniye daha. Geri çekilip evin camlarına baktım, eğer açık bir yer var atlayabilirdim. Üstteki ön cam açıktı, biraz geri çekilip sıçradım. Atladığım oda benim odamın karşısında olan kitap okuma odamdı.

Ilk dikkatimi çekense uçuşan sinekler, mide bulandırıcı koku ve zeminin kanla kaplı olmasıydı. Koltuk duvarlar, sıçrayan kan lekeleriyle doluydu. Koridorda duvara yaslanmış morarmış 3 ceset duruyordu. Ne yapacağımı bilemeden odaları gezmeye başlarken, buraya ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Nerdeyse girdiğim her odada kan izi illaki vardı. Benim odamda yatakta ezik büzük bir beden yüzümü buruşturmama neden olmuştu. O kadar kötüydü ki bunu ömrüm boyunca hatırlayacaktım. Robert burda yoktu. Alt kata korkarak inmeye devam ettim. Ayaklarım merdiven boyunca insanların kanlarını ezmeye devam etti. Taze sayılacak kan izleride vardı, kanlar donmamış ve bir basamaktan diğerine damlıyordu.

Kolidor aynı üstteki gibiydi ama yukarda 4 ceset varken burda adım atacak yer bulamıyordum. Yüzleri kana bulanmış onlarca kişi.. Ellerim titremeye başlamıştı. Hiç birinde kan kalmamış gibi son damlasına kadar tüketilmiş şekilde dağılmışlardı.

Merdivenden zorla zemine inip adım atmaya yerler bularak oturma odasına geçtim. Ve..

Robert. Benim sevgili Robert'ım. Koltuğun dibine oturmuş, başı dizlerinde uyuyor gibiydi. Elleri kan içindeydi. En cok bu odada ölü vardı. Tüm evde toplamda 50 ye yakın ceset varken nasıl böyle durabilirdi.

Kendinden mi geçmişti. Aklını mı yitirmişti. Bütün bunlar..

Cam kırıkları yerlerdeydi, oda o kadar kötü durumdaydı ki mükemmel ve saglam kalan tek şey Robert gibiydi. Üzeri elleri kanla kaplı ama yinede benim Robert'ım.

Televizyonun üzerinde bir el vardı. Kanlar damlayan bir el.. Gozlerimi ondan zorla çekip tekrar Robert'a baktım.

+ Robert

Öylece heykel gibi duruyordu. Sanki acıdan bükülmüş, başı dizlerinde bir heykel.

+ Robert

Ona yaklaşıp koluna dokunmaya çalıştım, o an Robert'ın yaslandığı koltuğun üzerindeki tablo zorla tutundugu yerden kopup koltuğa düştü. Robert bir anda irkildi ve tam kafasını aynı pozisyona getirecekken kırmızı gözleri benimle buluştu. Önce gözleri büyüdü sonra kahkaha atmaya başladı.

- Hadi ama.. Şimdide halüsinasyon mu görüyorum. Bütün bunlar yetmezmiş gibi şimdi de..

Onu kaldırmaya çalıştım. Onu inandırmam gerekiyordu.

+ Geldim. Robert benim, geldim. Gerçeğin burdayım kalk geldim.

Beni itip kafasını geri attı. Tavana bakarken kendiyle dalga geçer gibi mırıldandı.

- Fazla içtim sanırım. Bu kadar kan yaramıyor.

Biraz durduktan sonra içimden ona olun sevgimden bahsetmeye başladım. Beni hissetmeliydi, inanmalıydı. Bu iğrenç durumdan kurtulmalıydı. Içindeki acıyı yalnızlığı hissedince irkildim.

Vampir KırıntısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin