Zemheri

1.3K 141 16
                                    

Her şeyin anlamsız olduğuna dair cümleler kuruyorum herkese. Ruhumu ıssızlığa, sessizliğe ve kimsesizliğe emanet ettim. Dinlediğim şarkılardan yeni bir portre yapıyorum beynimde. İçilen sigaralar var etrafımda; ayaklarımın ucundaki izmaritler, üstüme sindirdikleri kokusu. Hep aynı rüyaları görüp, kabuslardan uyanmış gibiyim. Kan ter içerisinde kalarak yaşatabiliyor hayat beni. Bir intikam sireni gibi boğuyor ruhumu tüm gürültüsüyle... Biliyorum aslında seni, kim olamadığını biliyorum. Özgür olamayan bir bedende sıkışmış, ufalanmış, kırılmış ve artık yok olmaya yüz tutmuş bir gülümseme gibisin...

Mutluluklar canımı yakıyor artık, heveslerim can derdine düşmüş. Keyifsizliğimi atlatmak için yağmurlar altında ıslanıyorum. Titrerken başkaldırı yapıyorum belki de Tanrıya. Varlığımı görmek istemeyen bir varlığa, varlıksızlığımı anlatıyorum çıldırırcasına. Nafile demekten alıkoyamadım dilimin kemiğini. Gittikçe daha derine düşüyordum, bir uçurum basamağından kayıyordu ayaklarım. Tutunduğum dallar benimle sürükleniyordu. Sonsuz bir düşüşte çırpınmak gibiydi çabalarım. Şimdi ise iki kolumu da açarak kucaklıyorum tüm olanları. Kronikleşmiş bir sahtelikle gözlerimi kapatıyordum. Aynı insanlar gibi, onlar gibi kapatıyordum gözlerimi...

Bir ayna karşısında yüzleştim kendimle. Maviliklerle bakıyordum kendime... Bakışlarımı yakalamakta gecikmiyordum. Artık bir sokak başında sırılsıklam olup, kaldırımın köşesine oturmuş ağlıyor gibi bakıyordum. Kendime bir acziyetle bakıyordum. İçimde tiksinme duygusunu andıran bir kıpırdama oldu. Sanki hayatımı tamamlamış gibi hissediyordum. Yarışı tamamlamış, diğerlerinin gelmesini bekliyordum. Aslında boş beklentilerle avunuyordum. Neler söylediklerimi hatırlıyorum, neler yaşadığımı da... Kendime baktığımda bir insan mezarlığı görüyordum. Yüzümün hatlarından ölü insanlar taşıyordu. Ölüler konuşamaz, ölüler yaşayamaz. En büyük mezarlığı ise kendim için ayırmıştım...

Saç tellerimden, parmak uçlarıma kadar bağırıyordu vücudum. Uzak dur diyordu. Benim yapabildiğim ise fazla uzaklaşamamak ama yakınında da bulunamamaktı. Tutsaklık besliyor niyetlerim, kırılganlığının acısını çıkartmak istiyordu belki de. Tekrara saran filmlerin sıkıcılığında değil, tutkusunda izliyordum her zerresini. Ütopyalarda gezinirken kendimi ihmal ediyordum. Gerçek bir ütopyaydı benim için. Sanki Tanrı kılığındaki Şeytanla anlaşıyordum. Kandırmak istiyordum kendimi, sadece bir anlık masumiyet için. Aslında hiç gitmediğim bir yerde bulunmak gibiydi yaşadıklarım. Tanımadığım bir şehirde kayboluşları barındırıyordu hikayem. Yine de sessiz adımlarla sokaklarında turluyordum tüm çıplaklığımla. O kadar uzaklaşmıştım ki geriye asla dönemiyordum. Denemiyordum da...

Gülümsemelerim kalıcılığını yitirmiş, anlık ifadelere bürünmüş durumdayım. Göğsümün ortasında ise bir ağrı var. Nefes alırken sıkışıyorum, konuşurken de... Ama en çok susarken sıkışıyorum. Şehrimin parıltısı midemi bulandırıyor. Bu gökyüzünün altında sadece karanlık ve çığlıklar olmalı. Coğrafyamın içinde delilikten korkanlar var. Omuzlarımda taşıdığım yükü görmeyenler var. İçimde, kimsenin içinde olmadığını düşündüğüm şeyler var. Her şeyin yok olup gitmesinden korkmakla suçluyorum kendimi. Tanrı, zihnimle beni alt edebilmenin peşinde gibi. Köprüler kurmamı istiyor insanoğlunun acımasız yüreğiyle. Kulağıma bir melodi fısıldıyor sanki. Kısaca şöyle demekle yetiniyor ''artık iyiliği sadece sen yaratabilirsin''... Tereddütler içerisinde bekliyordu ruhum. Gününü, geleceğini ve hayallerini... Sadece bekliyordu ruhum. Ne de olsa beklemekle eski bir dostluğu vardı... Şimdilik yine gülümse.

Delilik EşiğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin