16.Bölüm "Ezhar'ım."

19.5K 789 64
                                    

Yuhum gelir. ❤️

🎈

Hayatta ki en büyük şans, yüreği güzel bir kadına rastlamak; en güzel hediye de, yüreği güzel bir kadının sevdiği adam olmak.”

Ne aptal bir adammış meğer Cihan! Bunu yaklaşık sekiz aydır düşünüyordu. Ceylan'ın gittiği, kalbini de alıp götürdüğü o günden beri. Ne zordu onun için. Büyük acı o gün başlamıştı. Oysa Ceylan'ın gidişinin onun hürriyeti olacağını düşünürdü. Şimdi en büyük mahkumiyeti yaşıyordu. Ceylan onun bu hayattaki en büyük şansıydı. Cenneti andıran yeşil gözleri, güzel saçları, her zaman al olan yanakları ve melekleri kıskandıracak tebessümü... 

Hiçbir zaman onun güzelliğini inkar etmemişti, fakat ona böyle duygular beslediğini de bilmiyordu. Her şeyi Aras'la anlamıştı. Meğer kıskanç bir adammış, meğer o Ceylan'ı paylaşamıyormuş. O çoktan Ceylan'ı kendine ait kılmış da haberi yoktu. İstediği sadece sözünün arkasında durmaktı. Kafasına koymuştu boşanınca mutlu olacağını, fakat şimdi içindeki yangın ve mutsuzlukla Guinness rekorlar kitabına adını yazdırırdı. Ceylansız olmak kimsesiz olmaktı. Daha nasıl anlatsın ki bu sevdayı...

Çok güzel seviyordu kadın. Üzerine titrerdi. Yemeğinden giyeceği kıyafete kadar ilgilenirdi onunla. Bir eşin yapacağından daha fazlasını yapmıştı. Cihan'sa her defasında şaşırmıştı. Ama şimdi geri dönüp baktığında bunlardan hoşlandığını fark etti. Sadece kendini onu sevmediğine öyle inandırmıştı ki. Çok özlüyordu, çok istiyordu Ceylan onunla ilgilensin ve eskisi gibi olsunlar. Ama zor gibiydi. Bu da Cihan'ı üzüyordu ve ondan aldığı acımasız karşılıklarla paramparça oluyordu. Sabırlı bir adam olduğunu sanıyordu. Ceylan ona sabrı öğretmişti fakat söz konusu yine aynı kadına kavuşmak olunca deliriyordu. Deli gibi sarıp sarmalamak istiyordu onu.

Deli kadın, diye düşündü. Dediğini yapmıştı, ne yapıp edip kendini sevdirmeyi başarmıştı. Ama Ceylan zaten kalbinin bir köşesindeymiş ki. Ceylan o eve geldiği gün almıştı Cihan en büyük hediyesini. Ondan daha büyük bir hediye varsa o da onun sevdiği adam olmakmış ama o bu hediyeyi kendi elleriyle geri çevirmişti. Şimdi kendini pataklasa da, öldürse de gözünün önünde bir kadın vardı ki ruh-u canıydı. Onu almadan cennete gidemezdi.

Bu düşünceler kafasının içinde tilki gibi dönerken elindeki büyük ve su damlası şeklindeki yüzüğe bakmayı bırakıp gülümseyerek görevliye verdi. Hayalindeki yüzük elbette değildi. Sıradan bir imge, aşkına layık olamayacak bir taştan ibaretti. Verdiği paranın bile bir değeri yoktu. Fakat asıl sürpriz İstanbul'da bekliyordu. Yokluğuyla kavrularak tasarladığı yüzüğü kadınına acılardan sıyrılmış bir vaziyette vermek istiyordu.

Akşam  döneceklerdi. Ama tek başına, kalbini almadan gitmek aklının köşesinde dahi yoktu. Paket önüne konduğunda ödemesini yaptığı ve onları sadece görünüşte birbirine bağlayacak hediyeyi eline aldı ve teşekkür ederek çıktı. Cebinden telefonu çıkarıp yeğenini aradı. Kalbi ağzında atıyordu. Otuz bir yaşındaydı ama sevdiği onu böyle canlı ve ergen bir zıpır gibi ayağa dikiyordu. Daha önce böyle bir heyecan yaşadığını hatırlamıyordu, daha önce bir sevgilisi de olmamıştı.

Ceylan evlenmeden önce de sonra da tehlikeli gördüğü bütün dişileri itinayla uzaklaştırmıştı yanından. Cihan'ın da böyle şeylere meyyali olduğu pek söylenemezdi. Hayatında yeri olmayan bir kadını oyalamak onluk bir hareket değildi. Hem kişiliğinden hem de Ceylan'ın panter görünümünden karşısında heyecanlanacağı bir kadın olmamıştı. Allem edip kallem ederek bunu başaran Ceylan, önünde eğilesi bir kadındı.

Aşk'ın Adı: Ceylan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin