Zafer hissinin verdiği tebessümle hala içinde yaşadığı evine girdi Ceylan. Genç kızın yüzündeki sırıtıştan herkes anlamıştı boşanmadıklarını. Bekledikleri bir şeydi fakat ‘bir umut’ diyerek kandırıyorlardı işte kendilerini. En çok da Nesrin Hanım. Oğlunun hayatını cehenneme çeviren, kendi hayatlarında bir sığıntı olan bu kızdan kurtulmak istiyordu.
Ceylan kimseye bakmadan odasına çıkarken Cihan da kapıdan girip ev halkına selam bile vermeden hala karısı olan kadının peşinden ilerledi. Ceylan’ın kapatmak için ittiği kapıyı tutup içeri girdi. Her dava dönüşü aynı rutindi. Bundan sıkılmıştı artık. Ve bunu ilk belli eden gözlerini deviren Ceylan olmuştu.
Cihan’ın tepesinde dikilip rahatsız edici bir ifade ile ona bakmasını umursamadı. Görmezden gelmeye çalıştı her zaman ki gibi. Gayet sakin bir şekilde aheste hareketlerle saçındaki tokayı çıkardı. Karısının bu hareketleri Cihan’ı deli ediyordu. Artık odayı esir alan sessizlikten sıkılarak tüm enerjisini sesine yansıtacağı sükunet için kullandı ve o meşhur ve rutin konuşmaya giriş yaptı.
“Yorulmadın mı Ceylan?”
Kocasının sorusunu elbet duymuştu, onun sesi ölmüş bedenini bile ayağa dikmeye yeterdi fakat cevap vermedi. Asıl kendisi sormak istiyordu. Yorulmadın mı Cihan? Beni sevmemekten, benden uzak durmaktan, beni itmekten? Ve daha binlercesi vardı aklının ve kalbinin bir köşesinde. Siniri hat safhalara çıkan adam kendisini takmayan karısına yaklaşıp kollarından tuttu ve kendine çevirdi. Böylece yüz yüze gelmişlerdi. Küçük cadının kaçışı yoktu artık.
“Ceylan cevap ver, her ay mahkemelerde sürünüyoruz görmüyor musun?” Artık taşmaya yüz tutan sabrı ve bastırmaya çalıştığı sinirinin varlığı barizdi. Ceylan ise başka bir hamle ile kollarını kocasının boynunda bağlayıp ona doğru sokuldu. Bu onun sözlerini kale almadığının bir göstergesiydi.
“Görüyorum kocacım, ben çok yoruluyorum belli ki sende yoruluyorsun. Yarın bir vekalet ver avukata, davayı geri çeksin.” Genç kız için her şey bu kadar basitti işte.
Ceylan’ın sinir bozucu bir şekilde yavaşça dudaklarından bıraktığı sözler Cihan’ın tepesini attırmayı başarmıştı. Öfkeyle karısının ellerini boynundan çekip canını acıtmadan itti ve kendinden uzaklaşmasını sağladı.
“Seni sevmediğimi sana nasıl kanıtlayabilirim?” dedi inanamayarak. Karşısındaki kadın bunu iki buçuk yıldır anlamıyordu. Ne sözlerinden ne de tavırlarından. Sağır desen değildi kör desen hiç değildi. Zoraki bir resmiyete dayalı evlilikleri Cihan için zalim bir mapustan farksızdı. Özgürlüğünü, tek başına savaşacağı hayatını istiyordu. Bir adım atarken sadece kendi için karar vermek istiyordu. Sorumluluk bu vakitlerde onun için tam bir işkenceydi. Özellikle de Ceylan gibi bir baş belasının sorumluluğu!
Cihan’ın gözlerindeki sinir ve alnında atan damar Ceylan’a karşı büyük savaş açıyordu. O iri vücudun verdiği tepkiler Ceylan’a düşmandı. Bu yüzdendi kocasının dudaklarından dökülen sözlerin boğazına koca bir yumru gibi gelip oturması. Aptal bir kadın değildi her şeyin o da farkındaydı. Sadece gurursuz bir Aşıktı.
“Kanıtlamana gerek yok! Görebiliyorum.” Sesinin titremesine engel olamadı. Dolu gözlerini saklayabilmek için arkasını dönüp dolabı açtı ve boş boş bakınmaya başladı. Oysa gördüğü yine Cihan’ın can yakan eğreti gözleriydi. Ruhunu aşkla besleyen o gözler bazen mezar olabiliyordu. Onun yanında ağlamak istemediğinden sahte maskesini memnuniyetle taktı suretine. Üzüldüğünü görsün istemiyordu. Çünkü böyle bir durumda kocasının ayrılmak için daha da ısrarcı olacağını biliyordu.
“O zaman neden kadın, neden boşanmıyorsun. Hiç mi canın yanmıyor. Seni sevmeyen bir adamla aynı yastığa başını koyarken hiç mi kalbin acımıyor? Hayatımı ellerimden çaldın ve buna devam ediyorsun. Eğer boşanmana engel olan şey umutsa sil at o umudu. Benim sana verecek bir tane bile umudum yok!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk'ın Adı: Ceylan
Romansa11.12.2018 Başlangıç. 08.08.2019 Bitiş. Ayakları kum tanelerine bata çıka ilerliyordu genç kız. Gözlerindeki yaş bitmişti peşinden gelen adam yüzünden. "Seni öptü!" Adamın sessiz haykırışını duymuştu. Artık sessiz kalamayacaktı ama avaz avaz bağıra...