1. Bölüm "Ya benim ya kara toprağın."

42K 1.1K 55
                                    

Keyifli Okumalar.


Minik ayaklarının izin verdiğince koşmaya gayret ediyordu küçük kız. Koştukça yanlarından ördüğü saçları suratına vuruyordu. Ufak bir şiddetle yanağına çarpan yumuşak saçları canını acıtmaktan çok bir tebessüm bırakıyordu çocuk ruhunda. Elinde tuttuğu kırmızı kalpli paketi göğsüne bastırdı korumak istercesine.

Bütün evde yankılanan ses, o aşağıya inmeden üflenen mumun habercisiydi. Ben gelmeden üflemeyin demişti oysa. Yine unutmuş olmalılardı küçük kızı. Bu sefer vücuduna yayılan stresi fark etmeden daha hızlı koşmaya başladı. Merdivenleri ayaklarının yettiği kadar ikişer ikişer iniyordu. Bir kere tökezlemiş trabzana tutularak zor kurtarmıştı kendini. Sonunda merdivenler bitip bahçe kapısına geldiğinde gözleri gördüğü kişiyle adeta parıldamıştı.

Oradaydı...

Mavi gömleğinin içinde çok yakışıklı duruyordu. Sarı saçları rüzgarda dalgalanıyordu. Küçük bir mırıltı eşliğinde nefes verip başını yana yatırdı. Bu kadar sevmek normal miydi? Gözlerinden çıkmak için çırpınan kalpler gönlünden eksiltiyordu, eksildikçe de artıyordu.

Küçüktü ama kalbini sarsan, midesini gıdıklayan şey her neyse etkisi oldukça büyüktü. Yakışıklısının hediyeleri açmaya başladığını fark ettiğinde gözleri büyüdü. Önce onunkini görmeliydi. Bir anda gözüne çarpan gerçekle olduğu yerde kaskatı kesildi. Herkes ona kocaman şeyler almıştı. Ama onun minik elleri arasında tuttuğu hediye avuç içi kadardı. Dudakları istemsiz büzülmüştü.

Minik elleri arasında tuttuğu hediyeyi önüne getirip ufak bir münakaşaya girdi kendi içinde. Ardından tekrar bir tebessüm peyda oldu küçük yüzünde. İnanıyordu ki yakışıklısı bunu sevecekti. Kızların onu öpmesine dayanamayıp bir adım atmıştı ki önünde ki basamağı fark edemedi. O an ayağı burkulup yerle arasındaki mesafe sıfırlanmıştı. Elleri toprağa acı bir şekilde sürtünürken yakışıklısı için özenle giydiği pembe elbisesi toprak olmuştu. Başını çevirip biraz uzağında ki kalabalığa baktığında bir şey daha farklı etti.

Kimsenin umurunda değildi!

***

Aklına gelenlerle dudaklarına doğru yol alan göz yaşını silip ayağa kalktı genç kız. Yine aynı manzara, yine aynı yer... Ve yine aynı hediye.

Kaç yıl olmuştu bu hediyeyi alalı? On dört? Hayır tamı tamına on beş sene olmuştu. On beş sene önce yaptığı gibi minik hediyesini cebine atıp kalabalığa yaklaştı. Üzerindeki eteği silkelemeyi de ihmal etmedi. Kalabalığın arasında misafirlere teşekkür eden kocasının yanında yerini aldı. Misafirlere sahte gülümsemesini gönderirken kocasına dönüp aşkla gözlerine baktı. Bugün otuz yaşına girmişti. Ama o karısının gözünde hep aynıydı. Çocukken aşık olduğu yakışıklısı, biricik sevdiği. Cihan...

Cihanı saadeti, ömrü, devleti, gelmişi, geçmişi... Her şeyi.

Bazen yüreğindeki aşka şaşırıyordu. Ama yüreği zaten onu sevmesi için bir neden aramıyordu ki. Varlığı, kaşı, gözü, kokusu yetiyordu. Sevdiğinin elini tutup misafirlerin arasından kaçırırcasına sürüklemeye başladı. Genç adam hiç sesini çıkarmadı çünkü bunalmıştı. Her sene aynı terane diye düşünüyordu. Ailesi istemeye istemeye onu bu merasime zorlamıştı ve şuan elini tutup onu bu gereksiz curcunadan kaçıran küçük karısına kızmayacaktı. Genç kız kocasını kış bahçesine getirdiğinde ellerini bırakmadı. Yüzündeki gülümsemeyi silmeden yanağına bir öpücük kondurdu. En içten, en sevgi dolu öpücüğünü.. Bunun kocası üzerinde bir etkisi olmasını o kadar çok isterdi ki.

“İyi ki doğdun Cihan-ı saadetim,” dedi gönlündeki yerin şükelalığını anlatabilmek için. Bir asır geçse de Saadet’in anlamı Cihan olarak kalacaktı Ceylan’da. Karşısında gözlerinin en derinlerine bakan karısından gözlerini çekmedi Cihan. Ama ellerini bir hamlede kurtardı.

“Ceylan,” dedi karısından bir adım uzaklaşarak. Sesindeki bıkkınlık kendini fazlasıyla belli ediyordu. Ceylan ise inadına bir adım daha yaklaştı kendinden kaçan kocasına. Çocuk gibiydi ve inatlaşmayı seviyordu. Ayrıca ondan başka yolu olmadığını da göstermekti hareketlerinin amacı. Zira bunu oldukça fazla yapıyordu.

“Yarın boşanma davamız var?” dedi Cihan bu yakınlaşmaya inat olarak. Onun amacı da var olan bir gerçeği hatırlatmaktı.

“Ama boşanmayacağız,” dedi Ceylan omuz silkerek. Elleriyle sakallarını sıvazladı genç adam. Kendini nasıl tutacağını kestiremiyordu çünkü artık. Bu kadın ona sabrı öğretmişti ama o sabır en üst seviyelere çıkmayı başarmıştı.

“Ne zamana kadar?” dedi ellerini beline koyarak. Eninde sonunda bu inatçıdan boşanacaktı. Ceylan da öfkelenmişti artık ve bu durumlarda dilinin kemiği pek yoktur.

Dudaklarını büzüp bir adım kocasına yaklaştı ve işaret parmağını kocasının göğsüne vurdu. Gözlerindeki sinsi ifade o kadar netti ki ne derse desin inanmaması imkansız olacaktı Cihan için.

“Ya benimsin, ya da kara toprağın!”

Aşk'ın Adı: Ceylan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin