Sen bana güneşin doğuşusun. Kal hep benimle. Güne sen doğ ben batmaması için elimden geleni yaparım. Her güne birlikte açalım gözlerimizi ve umutları birlikte kucaklayalım. Sen gidince eksilen yanlarım var benim. Lütfen bu gece de benimle kal...
Cümleleri büyülenmiş gibi söylerken kulakına, tüm zerrem onu istiyordu.
"Biliyorsun annem yarın sabah erkenden gidiyor. Gitmezsem çok ayıp olacak. Ertesi gece söz veriyorum seninle kalacağım."
"Peki" dedim uslu bir kız çocuğu gibi. Fakat dudaklarımı bükmekten geri kalmamıştım.
"Ama sen o tatlı dudaklarını bükersen ben nasıl gidebilirim?"
"Tamam canım bak düzelttim işte." Vicdan azabı çekmemesi için bu güzel oyunu sonlandırmaya karar verdim.
"Haydi git bakalım artık."
"Sen eve girince gideceğim. Hatta camdan bir de el salla. Bekliyorum haydi!"Merdivenleri hızlıca çıkarak kapıyı açıp içeri girdim. Işıkları yakınca cama yöneldim. Perdeyi kaldırdığımda Çağrı'nın hala beklediğini gördüm. Hemen pencereyi açıp el salladım. O da salladı ve arkasına bakmaya devam ederek köşeyi döndü. Arkasından bir süre daha aşkla bakmaya devam ettim.
Ona belli etmiyordum fakat bir süredir hastalığımda ciddi ilerlemeler olmuştu. Belki de bu açıdan ayrı olmamız daha iyiydi. Nitekim öğrenip üzülmesini istemiyordum. Tedavi sürecinden o kadar yorulmuştum ki tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyordum. Mide bulantılarım ve vücudumdaki yaralar artmıştı. Güneşten artık o kadar etkilenmiyordum ama diğer şikayetlerimi yok sayamıyordum. Hayatım bu hastalıkla uğraşmakla geçti. Çocuk yaşta omuzlarıma yüklenen sorumlulukların altında ezilerek yine de güçlü gibi davranmak çok zordu. Yaşıtlarım sokakta oynarken, ben onları camdan bile uzun süre izleyemiyordum. Bazen anne ve babam öldü de kurtuldular benden diye düşünmekten kendimi alamıyordum.
Şimdi de o var. Sevdiğim adam. Çağrı. Gelişi ile güzellikleri getiren adam. Gidişi ile kötülüklere meydan okuyan. O gitmesindi. Yanımdan bir an ayrılmasındı. Ama benimle birlikte, çektiğim acıları çekmesini de istemiyordum. Ne yapacağım konusunda hiç bir fikrim yoktu. Öyleki, ondan ayrı kalabileceğimi bilsem, ondan uzak başka bir şehire gidip izimi kaybettirebilirdim. Ancak ondan dakikalar bazında bile ayrı kalırsak içimde anlam veremediğim bir huzursuzluk patlak veriyordu. İtiraf etmeliyim ki bu konuda biraz bencilce davranıyordum.
Kötü düşüncelerimi toz bulutunu kovalar gibi kovaladım. Üzerimi çıkartıp hemen bir duş aldım ve pijamaları giydim. Üzerime pike alıp kanepeme uzandım. Belgesel izlemeye bayılırdım. Hemen bir belgesel kanalı açtım. Günün yorgunluğu üzerime çökmüştü. Göz kapaklarımın kapanmasını engelleyemezken bedenimin kanepede kalmasına izin verdim. Huzurlu bir uykunun kollarına bıraktım kendimi.
Sabah çalar saatten önce gözlerimi açtım. Uzun zamandır böyle güzel uyumamıştım. Öyle mutlu rüyalar görmüştüm ki bu sabah sabah gülümsememe sebep olmuştu. Dolabımı açıp fakir kol mavi uzun elbisemi çıkartım. Bu elbiseyi çok seviyordum ve mutlu hissettiğim şu an onu giymek istemem güzel bir tesadüftü. Bu gün harika bir gün olacaktı. Bu şimdiden belli olmuştu. Aksilikler olsa bile günümün kötü geçmesine izin vermeyecektim.
Dağınık saçlarıma saç köpüğü ile şekil vererek dalgalı kalmalarına izin verdim. Hafif makyajla görüntümün kusursuz olmasını sağladım. Artık işe gitmek için hazırdım. Sanırım bu gün sokaktan simit alarak iş yerinde çayla taçlandırabilirdim.
Bazı kadınları küçük detaylar hayata bağlar. İşte ben onlardan biriydim. Hiç daha fazlasını istemedim. Azla yetindim. Ama hayallerim hep ulaşılmazdı. Belki de onların ulaşılmazlığı güç veriyordu bana. İnsan umut etmekten ve hayal kurmaktan vazgeçtiği an, yaşamaktanda vazgeçmiş olur.
Balkonumda cıvıldayan serçeyle düet yaptığımız çalışmamız, hazırlığım boyunca devam etmişti. Sokağa açılan kapıyı araladığımda, hafif rüzgarlı olan havanın aslında çokta serin olmadığına karar verdim. Köşe başında gördüğüm simitçi yüzümdeki gülümsemenin yayılmasına sebep oldu. İki simit alıp sadece on beş adım ileride ki taksi durağına yürüdüm. Boş bulduğum taksiye binince sevimli ton ton amcaya adresi söyledim. Yolda biraz dalgındım. Dışarıyı izliyordum. Fakat aslında etrafın hiçte farkında değildim.
Hayal kurardık ve hayallerimizin hep gerçekleşmesini dilerdik. Fakat adı üstünde bazıları hayalden öteye geçemiyor. Yine de çabalamaktan asla vazgeçmemeliyiz. İnandığımız şey için savaşmalıyız keşke dememek için. Her zaman bir umut vardır derler ya... belki o umut bizim içinde doğar.
Düşüncelerim tonton şoförün sesi ile bölündü.
"Geldik kızım"
Gülümsedim. Sanırım bir süredir park etmiş bir şekile bekliyorduk. Çantamdan para çıkartıp uzatırken, iyi bir gün geçirmesini diledim. Taksiden inip adımlarımı girişe yönlendirdim. Bu sırada küçük bir kedi miyavlayarak ayaklarımın dibine kadar geldi. Siyah kedi uğursuzluk derlerdi. Ama ben hiç inanmazdım böyle şeylere. Gözleri öyle güzeldi ki! Bir deniz duruluğunda, parlak ve mavi. Aşağı eğilip başını okşadımda daha çok yanıma yanaştı. Gözlerinde kimsesizliği gördüm. Sevgiye ne kadarda ihtiyacı olduğunu, yalnızlığı gördüm. Bu kedinin karnının doyurulmasına ihtiyacı yoktu. Karnı aç değildi çünkü, ruhu açtı. Kediyle aramda bağdaştırdığım duygusallık hem yüzümü güldürmüştü, hem de gözlerimin dolmasına neden olmuştu."Tatlı kedicik! Seni içeri alamam ama burada beklersen seni akşam evime götürebilirim" dedim.
Anlamış gibi yanımdan uzaklaşıp binanın kenarına kıvrıldı.
Çalıştığım plazaya girdim. Güvenliği başımla selamlayıp yoluma devam ettim. Masama ulaştığımda nefesimi bırakmıştım. Yorulmuştum. Asansörü kullanmak yerine merdivenlerden çıkmayı tercih etmiştim. Sandalyeme oturduğumda, çaprazımdaki kutu gözüme çarptı. Heyecanla açtım hediye paketini. Fazlaca büyük olmayan kutuyu açtım. İçinden bir kutu daha çıktı. Tatlı bir tebessüm oluştu yüzümde. Bu işlemi bir kaç kez daha tekrarladım. Sonunda son kutuya ulaşmıştım. Çok değerli bir şey bekliyordum. Fakat katlanmış bit kağıt parçası ile karşılaştım. Kırmızı not kağıdının üzerinde "saat 19'da her zaman ki kafede..." yazılmıştı gümüş simli kalemle. Kimden geldiğini tahmin etmek zor değildi. Heyecanım katlanarak çoğalmıştı. Telefonla arayıp söyleyebilirdi. Neden böyle bir şeye gerek duymuştu acaba?Bütün gün düşünmekten işime konsantre olamamıştım. İşten çıkar çıkmaz eve gidip hemen bir duş aldım ve beyaz dökümlü elbisemi giymeye karar verdim. Çağrı bu elbiseyi bana çok yakıştırırdı. İyi bir seçim olduğunu düşündüm. Hafif makyaj yaparak, kendime fazlasıyla özen gösterdim.
Kafeye yaklaştımda, kalbim göğüs kafesime sığmayacak kadar hızlı atmaya başlamıştı. Acaba Çağrı beni neden buraya çağırmıştı?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER ÇIKMAZI
Dla nastolatkówKIRIK BİR KALP, ÇAĞRI; HAYATI HEP ÇABALAMAKLA GEÇMİŞ GENÇ BİR PARAMEDİK... YALNIZ BİR KALP, BADE; ANNE VE BABASINI TRAFİK KAZASINDA KAYBETMİŞ, DOKUZ YAŞINDAN BERİ PORFİRİA HASTALIĞI İLE BAŞ ETMEYE ÇALIŞAN GENÇ VE GÜZEL İÇ MİMAR... PEKİ TALİHSİZ BİR...