Tria kendindeki değişiklikler ile birlikte Komutan Layris'in de değiştiğini hissediyordu. Tamamen savaş odaklıydı. Sarsların gelişi beklediklerinden uzun sürmüştü. Her gün sabahın erken saatlerinde askerlerini eğitim alanında topluyor, akşama kadar göz açtırmıyordu. Tam anlamıyla kaplan gibiydi. Tetikte, hırslı ve istediğini alan... Tria bugün Kahin'in yanına uğramayı kafasına koydu. Odasının camından dışarıya bakarken, Alinda'nın koşarak eve geldiğini gördü. Sabah yatağında olmayışı çok garip gelmemişti aslında, çünkü Alinda her zaman Tria'dan daha erken kalkardı. Ama şimdi bir gariplik vardı Alinda da. Son bir kaç gündür Alinda'yı beyaz bir çarşaf gibi okuyordu. Ama şimdi onun ruhundan hiç bir ses alamıyordu. O sırada bir kelebeğin kanat çırpışı ilişti kulağına, sonra ileride akan nehrin içindeki balıkların çıkarttığı hava kabarcıkları... Tria tüm doğayı duyuyordu sanki... Alinda sessizce eve girdi. Tria'nın uyuyor olabileceğini düşünmüştü. Onu kollarını bağlamış bir şekilde kendisini beklerken bulduğunda şaşırmıştı. Demir çerçeveli cama arkası dönük duruyorken ve ışık arkasından yayılırken tam bir tanrıça gibi duruyordu. Kanatları sırtında beyaz bir kalkan gibi duruyordu. Alinda bile kardeşinin kudretinden etkilenmişti.
-"Neredesin sen bakalım ilk göz ağrısı?"
-"Sana ne kiii? Uff bana ne kii? "
-"Aman tanrım nasıl da anlamadım? Kahin ile buluşuyorsun değil mi? Yanakların kıpkırmızı Alindaa. Ayyyy sonunda aşkını buldun mu sen bakiim? Ayyy sevgili ablam heyecandan titriyor muymuş?" derken bir yandan da zaten al al olmuş yanaklarını mıncıklamaya devam ediyordu Tria.
Alinda güç bela kardeşinin kollarından kurtuldu ama bu kaçışı yanaklarının acısından değildi. Tria'nın teni parlıyor ve dokunduğu yeri alev alev yakıyordu. Onu korkutmamak için bir şey söylemedi. Ancak fark ettirmeden Tria'yı süzüyordu. Kapının çalınması ile hem vereceği cevaptan hem de tepkilerinden kurtulmuş oldu. Komutan Layris kapıdan girer girmez önce Alinda'nın paniğini hissetti. Sonra da Tria'nın parlak tenini. Alinda yaptığı kaş göz ile Komutan Layris'e normal davranması gerektiğini hissettirdi. Layris;
- "Tria nasıl hissediyorsun kendini, buranın havası ilk gelenleri çarpar, sende var mı bir problem ?"diye sordu.
- "Komutan Layris beni düşünmeniz ne hoş. Ama kendimi mükemmel hissediyorum. Sanki içimde patlamaya hazır bir volkan var. "
- "Buna çok sevindim, yolculuk öncesi hasta olmanı istemeyiz. " diyerek Alinda'ya çevirdi bakışlarını.
- "Alinda , bizim oluşturduğumuz yapay gölü, görmüş müydünüz? Başlarda bize eski yuvamızı hatırlatan bir güzellik olarak düşündük. Ama zamanla doğal bir habitat oluştu. Mutlaka görmelisiniz. İstersen Tria ile birlikte biraz yürüyüş yapıp, göle gidin. Ben de Kahin ile birazdan size katılırım"
Alinda mesajı anında alarak
- "Komutan, sizi bekliyor olacağız, hadi Tria hazırlan çıkalım" dedi.
Yolda iki kardeş kol kola ilerliyordu. Tria'nın soğuktan dolayı kat kat ve uzun kollu giyinmiş olması Alinda'nın korkularını giderdi. Üzerindeki kalın beyaz pelerin sayesinde Tria'nın teni canını acıtmıyordu. Aynı pelerinin toz pembesi de Alinda'nın omuzlarındaydı. Pembeye olan düşkünlüğünü bilmeyen yoktu ne de olsa. Tam göle varmışlardı ki arkalarından gelen çıtırtılarla, panikle kalın gövdeli bir ağacın arkasına saklandılar. Gördükleri karşısında dili tutulan Alinda ve şaşkınlıkla ağzı açık bakan Tria donakalmıştı. Aynı daha önce ormanda olduğu gibi tüm yapraklar , kar topakları havalanmıştı. Tria Alinda'yı arkasına aldı. Ama didişmeye başlayan iki kardeş bir türlü pozisyon alamıyordu. Alinda;
- Ya sen mi ablasın, ben mi? Niye arkana ben saklanıyorum anlamadım ki? Geç bakalım şöyle küçük hanım. Ben ablanım seni ben korurum.
- Ablacım, sen çok naif, çok nazik oldun her zaman. Ben ailenin erkek çocuğu gibi büyüdüm. O yüzden sen geç bakalım şöyle arkaya, sinirleniyorum bak.
Seslerin artması ile büyüyen panikleri, havada asılı duran koca bir kütüğün onların saklandığı ağaca fırlamasıyla tavana vurmuştu. Bir anda ciddileştiler. Tria'nın yüz şekli değişti. Parladıkça parladı, beyaz damarları derisinden görünür durumdaydı. Alinda panikle kardeşinin boynuna atıldı ama yanan elleri ile bu sefer ağaca sarıldı kardeşi yerine. İki eliyle sanki havadaki her şeyi baskılar gibi hareket etmeye başladı. Her adımında havadakileri sanki görünmez bir güç ile yerine bırakıyordu. En sonunda daha da sinirlendi sanki. Kaşlarının olduğu yerde bir çıkıntı oluştu. Bakışları korkutucuydu. Ellerini semaya kaldırıp, görünmez bir ip tutup birden bire yere vuruyormuş gibi yaptığında, bu son hamleydi. Her şey yerine döndü. Tria da eski haline...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ DÜNYA - IRKLAR SAVAŞI (TAMAMLANDI)
FantasíaKıyamet günü, çok istedikleri cennete ebedi girmeleri gerekti. Ama bir terslik oldu. Ne cennet kaldı ne cehennem! Tanrı, tüm yarattıklarından vaz mı geçmişti ? O günden sonra tüm yargılar yok oldu. Günah da yoktu , sevap da... Cehennem mi kalmıştı k...