Komutan yolculuk sırasında, at üzerindeyken gelen ön görüyü düşündü. Demek şeytan Lucifer da bu işin içindeydi. Ayrıca Ekvamekler de Trianlılara en büyük nankörlüğü yapmıştı. Hemen hemen aynı soydan gelmelerine rağmen nasıl Tirat ile iş birliği yapabilirlerdi? Bu ön görüleri paylaşmak üzere biraz ileride giden Dark ve Kahin'in yanına sürdü atını. Bu hareketi gören Tendor ve Sars Kralı Kemun ve Yusuf da hızlandı. Bir araya geldiklerinde Komutan hızlıca konuya girdi. Ön görülerinin net olduğunu bilmeyen yoktu ki bu yüzden kayıtsızca herkes çözüme odaklandı. Dark söze girerek ;
-"Komutan, keşiş mağaralarına ulaştığımızda bu konuyu konuşuruz. Ancak biliyoruz ki düşmanın eli kuvvetlendi artık. Ekvamekler, Trianlar ile meselelerini halletmek için katılıyorlar bence. Tirat'ın karın ağrısı da belli. Karantular onun oyuncağı o da tamam. Ama Lucifer neden bu işin içinde? Asıl düşünmemiz gereken bu... Onun kazancı ne? "
O sırada Kemun bir yeri işaret ederek "giriş buradan keşişler bizi bekliyor" dedi. Ancak ağaçlardan giriş görünmüyordu. Bir anda duran ordu sessizce bekliyordu. Kemun atından inerek ağaçlığa yaklaştı ve bilinmeyen bir dilde bir şeyler fısıldadı.
-"Dufton sapri diyef... sineta guron fark.."
Sessizliği bozan ağaçlardan gelen çatırtılar oldu. Sanki bir tünel gibi ayrılan ağaçlar kocaman bir kapının açılmasını sağladılar. İçerisi ise tüm araçların atların geçebileceği kadar düz görünüyordu. Hiçbir şeyi dışarıda bırakmayacak olmaları izlerinin de sürülemeyeceği anlamına geliyordu. Kemun herkes girdiğinde geriye dönerek tüm ayak izlerini de tek bir el hareketi ile sildi. Ağaçlar kapandığında ise koca bir ordunun tüm izleri artık kaybolmuştu.
Bu mağaralar sadece temsilen mağara gibi görünüyordu. İçerisi koca şehirler barındırıyordu. Keşişler Komutan Layris ve Dark'ı ilk olarak karşıladıklarında karşılarındaki ordunun çeşitliliğine ve büyüklüğüne hayran kalmışlardı. Bir hafta yerleşik düzende kalacaklarından ve yaklaşık bir aylık yorgunluktan dolayı herkes buldukları uygun odacıklara yerleşti. Şimdi vakit 1 ayın sonunda dinlenme vaktiydi. Sonrasında da dünyanın son savaşı başlayacaktı. Bu dünya artık ya tamamen kötülerin, ya da iyilerin olacaktı. Ve plansız oluşan bu ordu, kimseler inanmasa da her türden kahramanları barındırıyordu.
Tria ve Alinda odalarına yerleşip yataklarına uzandıklarında sanki her şey bitmiş de evlerine gelmişler gibi düşünmeyi tercih ettiler. Tabii bu rahatlama da yanında her ikisinin de kalbini heyecanlandıran duyguya bulanmalarına sebep oldu. Aşkkk... Tria sırt üstü yatıp gözlerini kapattı. Sanki bir rüya gibiydi Komutan Layris'in hayatına girişi. Böylesine yakışıklı bir adamı daha önce yolda bile görmemişti. Aralarında yaşanan şu an şefkat dolu bir duyguydu, ancak Tria Layris'e sımsıkı sarılamamıştı. Elini tutup tenini koklamamıştı. Bunları düşündükçe sırtından ılık bir yel geçti. Utandı.. Şu savaş biterse kim bilir belki de sonsuza dek birlikte olabilirlerdi. Ama yola çıktıklarından beri kuşandıkları görevler yüzünden bir türlü tamam bu iş oldu diyememişti. Çok güzel iltifatları, sözleri olmuştu. Ona hitap şekli muhteşemdi. Yine de sevgili olduk diyemiyordu Tria. Bunun için emin olması bu savaşa bağlıydı. Belki de kaybederlerse bu aşk sahipsiz kalacak ve ruhanilere katılacaklardı. Tüm bunlar yüreğini kararttı. Yatakta doğruldu ve oturur vaziyette sırtına bir yastık dayadı. Gözleri Alinda'ya ilişti. Belli ki güzel şeyler düşünüyordu. Yüzünde bir gülümseme vardı ama gözleri kapalıydı...
Alinda hayalini kurduğu evin kapısındaydı rüyasında. Kahin içeride kucağında bir kız ve bir erkek çocuğu ile bir o yana, bir bu yana volta atıyordu. Alinda gülümseyerek Kahin'e doğru yürüdü. Çocuklardan kız olanını aldı kucağına, biraz olsun rahatlayan Kahin,
-"Hayatım nerede kaldın, az kalsın havlu atıyordum. O koca savaşta bu kadar zorlanmamıştım" diyerek gülümsedi. Alinda, bir anda eksik yanını hatırladı. Kahin'e cevap bile vermeden atıldı.
-"Tria nerede canım? Layris nerede? Diğerleri nasıllar?" Kahin'in başı öne eğildi. Yüzü düştü. Dudakları neredeyse hiç hareketlenmeden
-"Olanları hatırlamıyor musun Alindam? Onlara olanları hatırlamıyor musun? Bu kadar zaman oldu. Hala mı alışamadın? " Alinda duydukları karşısında şok içerisindeydi. Terler dökmeye başladı. Çırpınıyordu. Bir anda kardeşinin sesini duydu. Tria ona sesleniyordu.
- " Alindaa uyan artık uyan!!! Kabus görüyorsun! Nasıl bu kadar güzel uyurken, sonunu dram'a bağladın inanamıyorum. Alindaaa !"
Alinda son duyduklarından sonra daha gözlerini açamadan rüyada olduğunu anlayarak derinden bir ohh çekti. Ama gözlerini açtığında Kahin'i de başında trans halinde görmeyi beklemiyordu. Panikle yataktan doğrulduğunda, Kahin de gözlerini açtı. Alinda'ya doğru eğilerek sarıldı. Kulağına hafifçe fısıldadı.
-"Gördüklerini ben de gördüm. Sakın kimse ile paylaşma, bu çok önemli sakın! Yalnız kalınca konuşacağız." Alinda bir anda her zamanki fevriliği ile yüksek ses ile cevap verdi.
-"Yalnız kalabildiğimiz mi var? Yeter ya sayende psikolojim altüst oldu. Bu kadar çektiğim sıkıntıya bir de gördüğüm kabusu hatırlasam? O da yok...! " Konunun bir anda ona nasıl döndüğüne şaşıran Kahin bu kaosu fırsata çevirdi.
-"O zaman hadi üstünü değiştir. Bu mağaraların içinde nasıl büyük bir orman olduğuna inanamayacaksın. Biraz yalnız kalalım " diyerek gülümsedi. 10 dakika sonra Alinda oyuk odanın kapısındaydı. Kahin koluna girebilsin diye ona doğru uzattı. Alinda da İngiliz kadınların edasıyla koluna girdi. Yürümeye başladıklarında dayanamayarak sordu;
-"Gördüğüm o rüya gerçek bir rüya mı Kahin?" Kahin yüzünü buruşturarak.
-"Alindam o rüya sadece senin en zayıf halka olduğunun kanıtı. Anlatmanı istemedim çünkü bu rüyayı anlatsaydın savaş öncesi Tria ve Layris çökerdi. Bu en son isteyeceğimiz şey. Karantular bizi bulabilmek için mutlulukları takip ediyorlar artık. Çok güzel bir rüya görüyordun. Çok mutluydun ve hiçbir kalkanın yoktu. Rüyana sızdılar. Bunu ben hissettim ve odanıza geldim. Sonra ne yapacaklarını, seni nereden vuracaklarını bilmek istedim. Üzgünüm Alindam bunu görmek zorundaydım. Dertleri Tria ve eminim ki Lucifer da onun peşinde. Aklımda bir sebep var ama emin değilim."
-"Kahin bana da söylemelisin. Bundan sonrası için en azından kendimi korumalıyım. Kendimi koruyayım ki hep Tria'nın yanında olabileyim. Rüyamda gördüğüm çocuklarımıza anne olabileyim." Bunu duyan Kahin sıkıca Alinda'yı kucakladı.
-"Sana söylemiştim geleceğin en büyük Kahininin annesi olacaksın diye..." diyerek gülümsedi. Sonra devam etti;
-"Biliyorsun Megafun topraklarından beri Tria da bazı değişiklikler gözlüyorduk. Sonrasında Tria ile birkaç çalışma yaptık. Onun içinde kontrolsüz bir güç olduğunu farkettim. Bunu da Tria ve Layris ile paylaştım. Lucifer sanırım sırf bu yüzden Tria'yı istiyor. Ya müttefiki yapacak ya da onu birilerinin öldürmesini sağlayacak. Çünkü Tanrı mavi ışık taşıyan kişinin Lucifer tarafından ya da emri ile öldürülmesini yasakladı. " Alinda yürümeyi bırakarak Kahin'e döndü;
-"İzin vermezsin değil mi böyle bir şeye Kahin? Kardeşimi benden almalarına izin vermezsin değil mi?" Kahin'in gözleri doldu ve sevdiği kadının alnını dudaklarına bastırdı. Onu sevgi ile kucakladı. Şefkat ile sevdi. Aşk ile dokundu. Sonunda konuşabildiğinde ;
-"Alindam, pembe çiçeğim... Ben o dağ yamacından senin için çıktım. Ömrüm yettiğince sadece senin için yaşayacağım. Ve bildiğim ne varsa sizin için kullanacağım." O güzelim mağara ormanı sükut içerisinde birbirine sarılmış bu aşığı dinliyordu. Karantular ise bu mutluluğu fark etmiş, ancak Kahin'in yaptığı yeni koruma ile ulaşamadıklarından deli bir kaos yaşıyorlardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ DÜNYA - IRKLAR SAVAŞI (TAMAMLANDI)
خيال (فانتازيا)Kıyamet günü, çok istedikleri cennete ebedi girmeleri gerekti. Ama bir terslik oldu. Ne cennet kaldı ne cehennem! Tanrı, tüm yarattıklarından vaz mı geçmişti ? O günden sonra tüm yargılar yok oldu. Günah da yoktu , sevap da... Cehennem mi kalmıştı k...