Alarmım çaldıktan sonra tekrar başımı yastığa koymak büyük bir hataydı. Bu hatayı Taehyung'un on üç tane cevapsız aramasıyla uyanışımdan sonra fark etmem ise acınasıydı. Telefonuma ulaşmaya çalışırken başucumdaki suyu devirmem daha da acınasıydı ki telefonu "Ne var?" diye açışımın eline hiçbiri su dökemezdi.
"Günaydın?" diyen sesini duyduğumda içimden küfürü bastım. "Beş dakika sonra kapındayım. Hazır mısın?"
"Hazırım ya. Evet hazırım. Şimdi hazırım."
Telefonu yüzüne kapattım ve fırladım. Ne giyeceğimi önceden prova etsem de yine kararımı değiştirdim ve kapüşonlu giydim. Bana kalsa takım elbise giyecektim ama Miya teyze fazla hevesli gözükmemi istemedi. Onun yerine daha rahat bir kazak-pantolon kombini seçmiştik. Fakat sabah gözüme çirkin gelmişti.
Dişlerimi hızla fırçalayıp saçlarımı taradım. Güzel bir kahvaltı ederim diyordum. Şimdi ise kahve ile yetinmem gerekecekti. Saçlarım duştan hemen sonra uyuduğum için kabarmıştı ve tüm çabalarıma rağmen normal haline dönmüyordu. İç çekip pes ettim ve yırtık pantolonumu da altıma geçirerek salona geçtim.
Taehyung dün aradığında benden bir milyar tane belge istemişti. Bunların içerisinde daha önce kayıt gönderdiğim veya başvurduğum bütün şirketlerin adının bulunduğu bir liste bile vardı. Tekrar kontrol ettim.
Dışarıdan korna sesi geldiğinde yüreğim hopladı. Camdan baktığımda gri arabasını gördüm ve anahtarımı alıp aşağı indim.
Ben aşağı indiğimde o da arabadan inmiş beni bekliyordu. Onu gördüğümde nefesim kesildi, normal durmaya çalıştım ama... Üzerinde kolları penye bir kot ceket vardı. Gür saçlarını siyah bir berenin içine tıkıştırmaya çalışmıştı ama inatçı saçları uçlardan taşmıştı. Siyah, dizleri yırtık bir pantolon giymişti ve elleri yine yüzüklerle doluydu.
Kekelemeden "Merhaba." demeye çalıştım. Ağzının kenarıyla gülümsedi. Bana kendinden emin bir gülümseme ile bakarken aklıma yine evimi bildiği halde üç hafta boyunca bana ulaşmayışı geldi ve sinirlendim. Kaşlarımı çatıp "Evime beni almaya geldin?" dedim.
Baştan aşağı beni süzdü. "Evet ama..."
"Ama?"
"Sanırım eve çıkmamız gerek. İşimiz var seninle."
Kaşlarımı daha fazla çattım. Kalbim yine göğüs kafesimi tekmelemekle meşguldü. İşimiz mi vardı? Anlamaz bir halde bakmaya devam edince, "Üstünde kahve lekesi var. Böyle görüşmeye gitmek istemezsin herhalde." deyip başıyla kapüşonlumu gösterdi.
Bakmama bile gerek yoktu. Elimi alnıma vurdum ve "Şaşırmadım." diyebildim sadece. Çamaşır yıkamayalı oluyordu. Arkamı dönüp cebime attığım anahtarı çıkardım. Peşimden geldi. Apartmanın kapısıyla evin kapısının anahtarını karıştırınca "Ben bu sahneyi bir yerden hatırlıyorum." dediğini duydum. Ona döndüğümde başını kaldırmış, camdan bizi izleyen Miya'ya bakıyordu. Selamlaştıklarını duydum. Gülümsedim.
"Beş kat çıkacağız haberin olsun." dedim. Omuz silkti. Yüzünde sürekli görmeye başladığım cüretkar gülüşten sıkılmaya başlamıştım.
Daireme girdik. Evin dağınıklığını umursamadım. Utanacak o kadar çok şeyim vardı ki, dağınıklıktan utanmak çok uzak geliyordu gözüme.
Dün kararlaştırdığımız kazağı giyerken odamdan "Taehyung?" diye salona seslendim.
"Mmh?" Sesi bir şeye odaklanmış gibi çıkıyordu.
"Evimin adresini biliyorsun?" dedim. Ben de salona geçtim. Daktilomu inceliyordu. Masanın üstünde duran birkaç taslağıma da eline almadan göz atıyordu ve farkındaydım, sesimi çıkarmadım. "Evet...?" dedi. Şimdi de masamın üstüne duran çeşitli fotoğraflara bakıyordu. Ailem ve ben. Kiya ve ben. Sadece Kiya. Köpeğim ve ben. Ve Jimin'in kepimin ipiyle kendine bıyık yaptığı fotoğraf. Son fotoğrafa biraz daha uzun baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pixels || taekook
FanfictionEliyle saçlarımı okşarken "Sakın ağlama Jeongguk," dedi kulağıma, "Ağlarsan kalbimin sana söylediği şarkıları duyamazsın." (tamamlandı) 18.01.2019 13.12.2020