Hayatta her şeye hazırlıklı olduğuma inanırdım. Her şeye. Hiçbir zaman kolay bir yaşantım olmamıştı. Ailem ile aram iyi olmasına rağmen her zaman her şeye hazırlıklı olacak şekilde yetiştirilmiştim. Kimseye güvenmemeyi, daima kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrendim zamanla . Kimseye muhtaç yaşamadım, kendi işimi kendim yaptım. Genç yaşıma rağmen türlü türlü ihaneti ve acıyı tattım.
Fakat buna rağmen hiçbir şey beni ertesi sabah gördüğüm sahneye hazırlayamadı. Gözlerim ağlamaktan neredeyse kapanmış halde kafetaryaya girdiğimde masada tek başına oturan Taehyung'u gördüm. Dağılmıştı. Kelimenin tam anlamıyla dağılmıştı. Saçları sağa sola rastgele saçılmış ve kirli gözüküyordu. Gözlerinin altı mosmordu. Onun da gözleri şişmişti -suratıyla beraber. Dalgın dalgın kahvesinin içindeki çubukla oynuyordu ve tam karşısına koyduğu milkshake'e bakıyordu.
Hızlı adımlarla yanına gittim, sormadan oturdum. Gözümü hareket ettirmek zaten acı veriyordu, gördüğüm şey ise beni öldürüyordu. Dışardan bizi hayal etmeye çalıştım. İki tane, ağlamaktan uyuyamamış, bakımsız ve perişan gözüken insan. İki adam birbirini sevince böyle oluyordu herhalde.
"Bana mı?" diye sordum elimle milkshake'i işaret ederek. Yavaşça başını salladı. Düne rağmen hala beni düşünüyordu. Kalbim tekledi. Gözleri hala bardağa bakıyordu. "Kahve içmiyorsun sanıyordum?" Omuz silkti ve sanki bana inat eder gibi uzun, kocaman bir yudum aldı bardağından. Masanın camı hafifçe aralıktı, içeri dondurucu soğuk hava doluyordu. Uzanıp kapattım. Kötü kötü baktıktan sonra "Aç onu, nefes alamıyorum." diye söylendi.
Lafını ikiletmedim ve tekrar açtım. Konuşmak için birazcık güç toplayınca "Beni dinlemeyecek misin?" diye sordum yalvararak. Sesim çatallı çıktı. Gözlerim doldu ve bir iki damla masaya düştü. Düşen damlalara baktı. Düşünüyor gibiydi. Gözlerini ağır ağır kırptı. Ellerini yüzüne kapattı ve ayaklandı. Bileğinden tuttum.
"Dün söylediğin şeylerin doğru olmadığını biliyorsun. İçten içe biliyorsun. Görebiliyorum. Lütfen kendimi açıklamama izin ver. Bunu bizim için zorlaştırma."
Duymak istediklerini söylemişim gibi bedeninin rahatladığını hissettim. Elimi çekmeden durdu ve bana kirpiklerinin altına saklanmış gözlerinden baktı. Aklından milyonlarca düşünce geçtiğine emindim. Onu kırmış olabilirdim fakat dün anlattığı kadar da kalpsiz olmadığımı biliyordu.
Gözümden bir yaş daha düştü. Elini tutup öptüm. Alıp yanağıma götürdüm. Düşen gözyaşlarımdan birini sildi. Acı çektiğini belli eden bir nida ile elini çekti ve bir iki adım gerileyerek "Yapma." dedi. Geri geri gitmeye devam etti, sonra arkasını döndü ve kafeden çıktı.
Milkshake'i yavaş yavaş içerken olanları düşündüm. Onu böyle kırgın görmek gerçekten içimde bir şeylerin kırılmasına sebep oluyordu. Suratındaki o acı çeken ifadeyi gördükten sonra sürekli onu göğsüme bastığımı ve saçlarını okşadığımı hayal ediyordum. Tıpkı beraber uyuduğumuz günkü gibi.
Benden istediği kadar kaçabilirdi fakat bu kayıt dönemimde illa benimle birlikte çalışmak zorundaydı. Sözleşmede yapımcı olarak onun da adı vardı. Belli bir yere kadar saklanabilirdi ama albümümü yarı yolda bırakmayacağını biliyordum. Miskin miskin kalkıp stüdyonun olduğu kata çıkmak için asansörü çağırdım. Benimle birlikte asansöre kocaman, yeşil gözlü bir güvenlik daha bindi. Gözleri yılanlarınkini anımsatıyordu. Merak dolu gözlerle bakınca gözünün ucuyla bana bakıp "On dördüncü katta kavga çıkmış, ayırmaya gidiyorum." dedi.
Kibarca başımı salladım. Ben acı çekerken -ve sevdiğim insana acı çektirirken- insanların saçma, gündelik meselelerle uğraşması moral bozucuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pixels || taekook
FanfictionEliyle saçlarımı okşarken "Sakın ağlama Jeongguk," dedi kulağıma, "Ağlarsan kalbimin sana söylediği şarkıları duyamazsın." (tamamlandı) 18.01.2019 13.12.2020