"Anlaştığımız gibi, tamam mı?"
"Tamam."
Dört günlük sevgilimi salondaki büyük dolaba tıkmakla ilgili birçok şey söyleyebilirim. Mesela içimde çığlık atan klostrofobik benliğimin titreyen ellerimle kendini göstermesi gibi. Ya da yüzündeki çocuksu heyecanı görüp mutlu olmama rağmen neden hala böyle bir şey yaptığımızı anlayamayışım gibi. İlk söylediğinde mantıklı bulduğum bir şeyi neden vakti gelince saçma buluşum gibi. Fakat bunları kendimle tartışacak halim bile yoktu çünkü beklenen kişiler gelmek üzereydi.
"Çok havasız oluyor mu?" diye sordum dolabın kapağını kapatınca. Karanlık, dar dolapta bekliyor olması beni o kadar çok geriyordu ki bir iki adım uzaklaşmak zorunda kaldım.
Bana duyuracak şekilde birkaç kez nefes aldıktan sonra kapağı ittirdi ve başını uzattı. Suratından ne kadar çok eğlendiği belliydi. "Bakalım oyunculukta düşündüğün kadar iyi misin?" dedi, dilini çıkarıp komik ifadeler yaptıktan sonra tekrar dolabın içinde kayboldu.
"Bu kadar çok ceketin var ve giymek hiçbir zaman aklına gelmiyor Jeongguk. Benim ceketlerimi çalıp üşümemi izlemek için yapıyorsun biliyorum." Sesi boğuk, derinden geliyordu. Gergince güldüm, bir şey demedim. Genelde soğuk ve bunaltıcı derecede kapalı iklimimize rağmen kat kat giyinmeyi sevmezdim.
"Kol kaslarımı gör diye yapıyorum. Ya da seninkileri görmek için."
Tekrar kapağı açtı, bu sefer oturduğu yerde biraz doğrulup üst bedenini dışarı çıkardı ve kolunu çıkardı. Gerdi, "Buna kas mı diyorsun?" kendi kolunu dikkatle inceledi. Birkaç farklı pozisyon deneyerek daha kaslı durmaya çalıştı ama aynı gözüküyordu.
Evin garajına doğru yanaşan arabanın sesini duyduk. Kısa, telaşlı bir bakışmadan sonra Taehyung hızla dolaba geri girdi ve kolunu vurdu. "Ah!"
"Şşş! Geldiler. Sessiz ol."
"Tamam."
"Sessiz!"
Aynanın önüne geçip üzgün bir ifade takındım. Seokjin'in evinden partide arakladığım ağlatma losyonundan sürdüm. Ağlama işi bana biraz abartı gelmişti ama Taehyung böyle olması gerektiğini düşünüyordu.
Kapı çaldı.
Ağır hareketlerle ilerleyip kapıyı açtım. El ele duran Kiya ve Yoongi'nin şaşkın suratıyla karşılaştım. Ayrı geçirdiğimiz üç haftanın sonunda daha da çift gibi olmuşlardı sanki. Ne tepki vereceklerine karar veremedikleri için birbirilerine baktılar. Ben de o sırada içli içli burnumu çektim. Kiya uzanıp koluma dokundu. Meraklı gözleriyle beni inceliyordu. Yoongi'yi kandırabileceğimden emindim ama söz konusu Kiya olunca biraz zordu.
Gözlerimi yavaş yavaş kırparak ona baktım. Taehyung eğer gelmeseydi zaten böyle karşılaşacağımızı düşündüm. Eğer o gelip bütün üzgünlüğümü almasaydı karşımdaki şahıslara en az bir hafta soğuk yapmayı düşünüyordum.
Yanağımdan öperken umarım losyonun kokusunu almaz diye geçirdim içimden. Ağır, mentollü kokusu bir süredir yüzümde olmasına rağmen buram buram burnuma geliyordu çünkü.
Yoongi eve girmeden önce etrafa bakındı. Motosikletime baktığını gördüm. Kaşlarını çatıp bana döndüğünde omuz silktim ve içeri geçmesini işaret ettim.
Kiya ile beraber antrede üstlerini çıkarırlarken çaktırmadan dolaba bakış attım. Seslerini duymanın verdiği heyecanla kıpırdanıyordu ve kapak bir iki kez hareket etti. Bir şey demeden salona geçtim. Peşimden geldiler. Her hareketlerinden suçluluk akıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pixels || taekook
FanfictionEliyle saçlarımı okşarken "Sakın ağlama Jeongguk," dedi kulağıma, "Ağlarsan kalbimin sana söylediği şarkıları duyamazsın." (tamamlandı) 18.01.2019 13.12.2020