31. Kumlar ve Kara Elmas

377 36 22
                                    

Kumlar. Nefret ettiğim tek şey kumlardı. Akşam yürüyüşlerine çıktığımızda mutlaka kapalı ayakkabı giymem gerekiyordu çünkü uyumadan önce en az iki kilometre koşma alışkanlığıma geri dönmüştüm. Bu Taehyung'u ne kadar rahatsız etse de, karnına ağrılar girdiğini söyleyip çocuksu suratıyla sadece yürümeyi teklif ettiğinde yorgun kalbim kabul etmek için yalvarsa da koşudan vazgeçemezdim. Şeklimi -ve sağlığımı- korumam gerekiyordu. Her neyse, her kapalı ayakkabı giydiğimde ayakkabıma gizemli bir şekilde girmiş ve yine aynı gizemli şekilde çıkmayan kumları sanki prenses ve bezelye hikayesindeki prensesmişim gibi tüm vücudumla hissediyordum.

Üstelik koşu ayakkabılarımla hiç sahile inmemiştim bile!

Akşamları, denizden döndüğümüz zaman mutlaka duşa giriyordum, duşa giremeyecek kadar yorgun olsam bile üstümdeki kumları temizleyip öyle giriyordum eve. Nasıl bu kadar birikiyordu bir türlü aklım ermiyordu.

Yine bir akşam koşumu yarıda kesip hışımla ayakkabımı çıkardığımda, arkamdan nefes nefese bana eşlik eden Taehyung "Belki de çorabın pamukçuklanmıştır ve kum gibi hissettiriyordur?" dediğinde sinirden kahkaya atmaya başladım.

"Ne?"

"Hani bazen, çok giymekten topak topak oluyorlar ya onu diyorum. Üst üste aynı çorabı giyince öyle oluyor. Bir keresinde bir çorabı bir hafta giydikten-"

"Bir saniye, bir saniye. Şey, sana ıy diyeceğimi hiç düşünmezdim ama... Iy?"

Sırtını kıtlatıp omzuma sertçe vurdu. Aramızdaki yaş farkını iyice abartıp ukalaca "Senin yaşında ben de bunlara takardım." dedi. Sesini yaşlı çıkarmak için gırtlağından, nefes almadan konuşmuştu.

"Ayrıca..." Deniz ve tuzla birlikte cana gelip kısa sürede birkaç santim boy atan saçlarını eliyle savurdu. "Beni tanrılaştırdığını biliyorum, doğrusu şu ki ben burnunu karıştıran ve osuruğunu koklayan bir erkeğim."

Burnumu kırıştırdım. Havadaki ayağımı ayakkabısız olduğuna aldırmadan direkt yere bastım. "Ben de erkeğim."

Gözlerini kocaman açtı, yerden bir şey alıyormuşcasına eğildi. Açıktaki ayağımı tuttu. "Yüce ayak. Sırların nedir?"

Kaşları çatıldı ve hızla doğruldu. Çok şaşırmış ve gücenmiş gözüküyordu.

"N'oldu?"

"Hiç. Ayağın kokmuyor."

"Bugün iğrençlik modundasın galiba."

Ayakkabımı tekrar giydim. Kum hissinde herhangi bir değişiklik yoktu. Yavaş yavaş eski tempoma dönmeye çalıştım. Taehyung yine arkamdan söyleniyordu. Bana yetişsin diye biraz yavaşladıktan sonra nefes nefese geldi ve lafa girmek üzere derin bir nefes aldı.

"Uzun... bir süre... bir arada kalınca...Yavaş! Çiftlerin daha önce fark etmedikleri... Hüh, kalbim! Kusurları fark ettiklerini söylerler. Normal... insanlar... gibi... olduğunu... ve mükemmel olmadığını fark edermişsin..."

"Öyle miymiş?"

"Hı hı. Ben de... onun gerçekleşmesini bekliyorum... AMAN...TANRIM... ÇIKTIĞIM...OĞLANA... BİR....bakIN... Ne kadar inanılmaz! Ölüyorum... Dediğim evreleri geçip... Aa, bu da benimki işte, iyi çocuktur... Dediğim kısma geçecek miyim acaba?"

Benim kıkırdamaktan onun da konuşmaktan nefesimiz kesilince koşu yolundan çıkıp bir kenara geçtik. Taehyung büyük bir dikkatle ona öğrettiğim koşu sonrası soğuma hareketlerini yapmaya başladı. Benden daha esnekti ve nefesini çok daha kolay düzene sokabiliyordu. Neden bu kadar şikayetçiydi çözemiyordum. Sanırım bana şımarmak için yapıyordu, bu kadar iyi bir kondisyonla bu kadar dramatik bir yorulma olamazdı çünkü.

pixels || taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin