19. Hırsız

681 90 23
                                    

Jimin'in göz hapsindeyken elimden geldiğince mantıklı ve profesyonel yanıtlar vermeye çalışıyordum karşımdaki aşırı hevesli kadına. O kadar heyecanlıydı ki alnında, saç diplerinin hemen altında birikmeye başlayan ter damlaları stüdyonun ışığıyla parlayıp gözümü alıyordu. Kabalık olmasın diye, gergin olduğunu fark ettiğimi hissetmemesi için o tarafa bakmamaya çalıştım.

Mini albüm bırakın benim beklentilerimi, şirketin beklentilerinin bile çok çok üstünde bir başarı yakalamıştı. Her gün daha fazla röportaj vermem ve performans sergilemem, mini albümün promosunu elimden geldiğince her zaman yapmam gerekiyordu. Sorular hemen hemen aynı oluyordu, Euna ile nasıl cevap vermem gerektiğini görüşme başlamadan beş dakika önce beraber çalışıyorduk.

Nikou beni ülkenin dışına da pazarlamakla meşguldü. Şirkette yakında yurt dışı da dahil olan bir tura çıkacağım dedikoduları çalınıyordu kulağıma. Hiçbirini kale almıyordum, tek derdim işimin en iyisini yapmak ve ardından eve çekilip kendimle baş başa kalmaktı.

Her üzgün olduğumda yaptığım gibi, kendimi hikaye yazmaya vermiştim. Üzerinde uğraştığım en önemli hikaye Miya'dan dinlediğim kadarıyla Frank'in hikayesini ve Miya'nın ailesinin onu nasıl evlat edindiğini yazmaktı. Bilgimin yetmediği yerlerde, yaşlı kadını tanıdığım kadar boşlukları doldurmaya çalışıyordum.

Henüz tur kesinleşmese bile haftada üç kez Hoseok ile şarkıların koreografisine çalışıyorduk. Bende gördüğü hırsı ve kendini adamışlığı en fazla dört insanda daha gördüğünü söylediğinden beri bütün enerjimi dansıma veriyordum. Sesim her zamankinden daha iyi ve dayanıklıydı, şarkı söylemek dışında genelde kullanmıyordum çünkü.

Kadın yavaş yavaş görüşmeyi sonlandırırken ismimi bağıran birkaç hayrana döndüm ve başımla selam verdim. En ufak bir hareketimde deliye dönmeleri hoşuma gidiyordu. Hepsiyle özel olarak tanışmak, yüz yüze teşekkür etmek istiyordum ama bu konuda Euna'nın çok ciddi kuralları vardı. Tur başlayana kadar hayran buluşması yapılmayacaktı, sokakta veya şirket önünde karşılaştığım hayranlarla da görüşmem yasaktı. Bendeki "keşfedilmeyi bekleyen kömür görünümlü elmas" olayını satmaya başlamışlardı, dolayısıyla gizemimi bir süre daha korumalıydım.

Yayından çıktıktan sonra kadına iyi olup olmadığını sordum. Gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu.

"Jeongguk, cidden tanımadın mı?" diye sordu kısık sesle. Görüşmeye -Jimin yüzünden- geç geldiğimiz için yayın başlamadan sohbet etme şansımız olmamıştı. O yüzden kadının neyden bahsettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Kim olduğunu açıkladıktan sonra duygulanmadan edemedim. O söyler söylemez kim olduğunu hatırlamıştım. Kendisi, üniversiteyi bırakmadan önce oranın barında çalarken beni düzenli olarak takip eden bir öğrenciydi. İlk hayranlarımdan sayılırdı. Birkaç geceyi -alkolün etkisiyle- beraber geçirdiğimizi de hatırladım fakat ikimiz de bundan bahsetmedik. Beni hak ettiğim yerde gördüğü için çok mutlu olduğunu söyledi. Daha fazla sohbet etmek istediğimi söyledim, girmesi gereken bir yayın daha olduğu için gömleğinin ön cebinden kartını uzattı. "İstediğin zaman arayabilirsin. Buralara nasıl geldiğini merak ediyorum." dedi.

Namjoon yanıma gelip kolumu nazikçe tuttu. Kanalın bana ayırdığı odaya girdikten sonra bana bir peçete uzattı. Ne için verdiğini anlamayıp boş boş elimdeki peçeteye bakınca "Gözün akmış." diye açıklama yaptı.

Önümdeki kirli aynadan yansımama baktım. "Reyting rekorları kıran bir kanal olmayı biliyorlar, ayna leş gibi!" dedim sinirle.

Namjoon patlamak üzere olan bir bombaya dokunuyormuş gibi sakince elini omzuma koydu. Aynada göz göze geldik. Bana bakan derin, kahverengi gözleri, içimdeki bütün isyanı ve acıyı kendine doğru çekiyormuş gibi hissettim. Ona açılmak çok kolay olmalıydı.

pixels || taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin