Sevdiğimiz birini kaybettiğimiz zaman yanımızda tanıdık insanlar ararız. Giden kişinin bir daha gelmeyeceği gerçeğini bize yaşatması, iyi kötü zamanları hatırlatarak sizinle beraber onun anısını yüceltmesi ve ağlarken yanımızda olması için. Ortak anılarınız varsa özellikle.
Saçma teselliler duymak yerine sadece tek bir kişinin yanımızda olmasını, kaydebilen kişinin acısı dışındaki olay ve insanlardan bizi uzak tutmasını isteriz. Onlardan bir beklentimiz olmaz, yanımızda olmaları yeterlidir.
Yağmurlu bir cumartesi günü, bütün akrabaları, dostları ve tanıdıklarıyla beraber Miya teyzenin cansız bedeninin başında dururken o tek kişiyi düşünüyordum işte. Benim ihtiyacım olan oydu. Yabancı hissettiğim bu ortamda, hayatıma çok güzel şeyler katmış bir kadını son yolculuğuna uğurlarken yanımda onun olmasını isterdim.
Fakat yanımda kimse yoktu.
Sadece ben ve içimde durmadan büyüyen, beni yok eden acım vardı.
Diğerlerinin Miya teyze ile benim kadar yakın bir ilişki içinde olmadığını bilsem de işlerinden birkaç saat izin alıp cenazeye katılmaya tenezzül etmemeleri kalbimi çok kırdı. Sürekli Taehyung olsaydı bir saniye bile düşünmezdi, görevini yerine getirirdi diye düşünüp durdum.
Ona ihtiyaç duyduğum bir anda yanımda yoktu, nerede olduğunu bile bilmiyordum; bu duruma zamanla alışmak zorunda olduğum gerçeği canımı çok yakıyordu. Gittiğini kabullenemiyordum. Miya teyzenin kaybı o yokken gözümde daha da büyüyor, kendimi kimsesiz kalmış gibi hissediyordum. Bu kocaman, aptal şehirde yanında evimde hissettiğim iki insana sahiptim ve ikisini de bir anda kaybetmiştim.
Miya'nın yakılmaya hazırlanış töreninde gözyaşlarımı tutamadım. Onu benden daha çok veya daha uzun tanıyan insanların yanında hıçkıra hıçkıra ağlamam görgüsüzlük gibi duruyordu ama umrumda değildi. Miya kısa bir sürede ruhumun derinliklerine kadar inip bana ulaşmış, bilgeliği ve şefkatiyle beni her zaman mutlu etmişti. Bense ömrünün son birkaç haftasında ona vakit bile ayırmamıştım.
Sesimi meleklerin şarkı söyleyişine benzeten kadına, sesimle ünlü olduktan sonra vakit ayırmamıştım.
Görevli adam sakince Miya teyzenin bedenini -bize göstermeden- temizliyor ve gerekli yerlere pudra sürüyordu. Kıyafetlerini el çabukluğuyla giydirdi, elbisesinin önünü hızla ilikledi. Yüzüne geçeceği zaman iki elini kalbinin üzerinde tuttu ve bir dua mırıldandı. Adamla beraber salondakiler de dua okudu. Ben sadece hıçkırıklarıma hakim olmaya çalışıyordum. Her an huzurlu uykusundan kalkıp sırtımı sıvazlayacakmış gibi hissediyordum. Adam onun yüzüne hafif bir makyaj yaparken fırçadan gıdıklanıp azıcık tebessüm ettiğine yemin edebilirdim. Miya ölmüş olamazdı.
Hem bunca süsün, canlı gösterme çabasının amacı neydi? Alevlerin arasına girdiği zaman hiçbirinin bir önemi olmayacaktı ki.
Miya Frank'ine kavuşacağı için güzel gözükmeliydi sanırım.
**
Yakılma töreninden sonra diğer kan bağı bulunmayan konuklardan daha çok üzüldüğümü fark eden nazik bir kadın beni Miya'nın evine de çağırdı. Miya'nın kızı olduğunu eve gittiğimizde, elime bir zarf tutuşturduğu zaman öğrendim.
"Annem senden çok bahsediyordu son zamanlarda. Onu baya etkilemiş olmalısın, gençlerle pek arası yoktur." Geniş zaman kullandığını fark ettikten sonra yüzü düşen kadının omzuna kibarca elimi koydum. "Siz küçük kızısınız değil mi?" Çatlak sesim kulağıma komik geldi, sinirlerim iyice bozulmuştu.
"Evet. Onun deyişiyle torun bağışlayan tek hayırlı evladıyım."
Yorgun yorgun güldük. İkimizin de gözleri ağlamaktan kızarıp şişmişti. Daha fazla evde kalmak istemediğimi çünkü kendimi suçlu hissettiğimi söyledim. Beni teselli etmeye ya da aksini kabul ettirmeye çalışmadı. İlgilenmesi gereken bir sürü akrabası ve konuğu vardı. Bir daha görüşmeyeceğimizi bilerek vedalaştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pixels || taekook
FanfictionEliyle saçlarımı okşarken "Sakın ağlama Jeongguk," dedi kulağıma, "Ağlarsan kalbimin sana söylediği şarkıları duyamazsın." (tamamlandı) 18.01.2019 13.12.2020