40. Frank'in Balo Salonu

260 20 19
                                    



Salonda bir başıma dikiliyordum. Akşama her şey hazır gibi gözüküyordu şimdilik. Konukların isimlerinin yazdığı kartlara günlerdir yaptığım gibi şöyle bir göz gezdirdim. Benim -ya da onun- yürüyeceği mihrap hazırdı. Kırık beyaz bir halı, kenarları gibi motiflerle işlenmişti.

Benim gözüme fazla sarı gözüken bir salondu ama yapabileceğimiz bir şey yoktu. Her şey emekli Alman subayı Frank'in zevkine göre dizayn edilmişti. Zaten törenden sonra kutlamayı terasta devam ettirmeyi düşünüyorduk. Teras en azından düz mermer rengindeydi ve ferahtı. Önceden oturduğum apartman dairesini ve Miya'nın çiçeklerle süslediği balkonunu görebiliyordum. Tabi şimdi balkon gri ve boştu.

Derin bir nefes aldım. Bu ana kavuşabilmek için kendimden çok şey ödün vermiştim. Hayatımdan da. Ama geri dönüp baktığımda her şeyin bir sebebi olduğunu ve attığım her adımın beni bu güne getirdiğini görebiliyordum. Ne olursa olsun çok büyülü bir gece olacaktı. Ne yaşanırsa yaşansın.

Etrafta biraz daha dolandıktan sonra asansöre binip odama indim. Giyeceğim takım aynalı dolabın önünde asılı duruyordu. Başta komik bir fikir gibi gelse de yarısı siyah yarısı beyaz bir takım giyme fikri sonradan ikimize de çok mantıklı gelmişti. Birimiz beyaz birimiz siyah olamazdık, siyah beyaz birleşip gri olacaktık.

Şöyle bir bakınca gerçekten de komik gözüken bir takımdı ama üste giyince aynı şekilde durmuyordu. İçine giyeceğimiz gömlekten takacağımız papyona kadar her şeyi Jimin seçti. Takım konusunda başta anlaşamasak da sevimli bir şey olacağında karar kıldık en sonunda.

Başka hangi çift kimin mihrapta yürüyeceğini yazı -tura atarak karar vermiştir acaba. Nikahımız kıyılmıştı, zaten evliydik ama kendi ülkemizde de bir tören yapmak istedik. Herkesin gözüne sokmak istercesine.

Taehyung'un kuzenleri bizim evde Taehyung ile uğraşıyordu. Balayına çıkmadan önce birkaç geceyi kendi odamızda geçirmek istemiştik. Sonrasında zaten yeni aldığımız, Taehyung'un dağ evine yakın eve yerleşecektik. Bu ev de başarılarımın ilk ödülü olarak bizim olmaya devam edecekti. Satmaya kıyamamıştık. Zaten şehire daha yakın bir evimizin olması da işimize yarardı. Eğer Miya'nın yasal ebeveynleri olmayı başarabilirsek, kızımız okula başladığı zaman belki bu eve dönerdik kim bilir.

Balayımızı Namjoon'un bizim için ayarladığı özel bir adada geçirecektik. Kocaman bir adaya tamamen sahip olmak hiç olmadığım kadar zengin hissettirmişti beni. Gergin olacağımız ve her saniyesi stresli geçecek bir dava sürecine hazırlanırken Taehyung ile baş başa, egzotik sakin bir adada olacağımı bilmek kalbimi ısıtıyordu.

Kapım çalındı. İçeri Kiya ve Jimin girdi. Derin bir nefes alıp dolabın üstünde asılı duran takımı gösterdim. Jimin oldukça etkilenmiş gözüküyordu ama Kiya burun kıvırdı. "Bir de üstümde gör." dedim sadece.

"Taehyung nasıl?"

Kiya başını sağa sola salladı. "Benden defalarca yardım istedi. Birkaç dayak ve etkileyici pep talklarımdan sonra biraz daha iyi olduğunu varsayıyorum. Gürültülü kuzenlerine daha fazla dayanamadım ben de buraya geldim. Zaten burada çok işim var."

Nedimelerimin Jimin ve Kiya olması çok hoşuma gidiyordu. İkisi de bebek mavisi giyinecekti ve makyajlarını da aynı yapacaklardı. Hatta benden biraz önce hazırlanmaya başlamaları gerekiyordu ama ortalıkta dolandıklarını fark ettim. Kuaförün ne zaman geleceğini sordum.

Jimin "Şu an Taehyung ile ilgileniyor. Manikür ve pedikür de olacakmış. Anlaşılan düğün stresi güzel elli prensini baya bir etkilemiş."

"Tabi."

Kiya cebinden bir kağıt parçası çıkardı ve hızla göz attı. Sanırım konuşmasıydı. "Lütfen, bak rica ediyorum gereksiz yere beni utandırma tamam mı? Taehyung'un ailesi gelebilir. Benimkilerin de uçağı bir saate inecek zaten. Lütfen."

pixels || taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin