35. Yat

261 23 21
                                    

Kim Seokjin ve asla bitmek tükenmeyen partileri. Bazen insanın sıkılası geliyor ama onu partileri için hevesli gördükten sonra kendini onun kadar heves ederken buluyorsun.

Sadece çok yakışıklı olması ve köklü bir aileden gelmesi değil, Kim Seokjin'i Kim Seokjin yapan asla sarsılmayan karizması ve üstün oyunculuk yeteneği. Nasıl tarif ederim bilmiyorum ama bir saat boyunca Kim Seokjin ile aynı odada durmayı ve ona hayranlık duymamayı deneyin. Asla başaramayacağınızdan eminim.

Bir de Seokjin'in asla bozulmaması gereken kıyafet kodları var. Bazen başa çıkması zor oluyor, stüdyoda geçen uzun bir günden sonra tek isteğim sevgilimle evimize gidip pjamaları çekmek oluyor ama en yakın akradaşlarından biri seni smokin giyilmesi gereken bir yat partisine çağırıyor. Hayır desen olmaz, evet demeye mecalin kalmamış...

Şehrin ışıklarını izlemek güzeldi ama. Elimde bir şişe şampanya, beni boğan papyonumu çekiştire çekiştire düşüncelere dalmıştım. Hava iyice serinlemişti bu yüzden herkes içeride kokteyllerinin tadını çıkarıyordu. Taehyung'un hafiften çakırkeyif olduğunu ve yavaş yavaş dans etmeye başladığını görebiliyordum. Elimde olmadan gülümsedim.

Jimin ağır hareketlerle yanıma geldi. Ceketini çıkarmıştı, biraz sendeliyor gibiydi ama içmediğinden emindim. Dalga da yoktu ama belki de yatın sarsıntısından böyle yürüyordu. Ya da sadece sıkılmıştı, bilemiyorum.

"Formunda değilsin. Erken sıkılmışsın." Omuz silktim. Küçük ama güçlü gözüken bedeni şöyle bir titrediğinde hiç düşünmeden ceketimi çıkarıp omuzlarına koydum. Pantolonunun cebinden bir puro çıkarıp yaktı. Kötü bakışlarıma aldırış etmeden yüzünü gökyüzüne doğru kaldırıp dumanları şekilli üfledi.

"Partilere bayılmadığımı biliyorsun."

Başını salladı. Üzerinde garip bir eda vardı. İçmediğinden emindim, içim rahattı ama yine de gariplik seziyordum.

"Anlat." dedi gözlerini denizden ayırmadan.

"Neyi anlatayım?"

"Neden bu kadar düşünceli olduğunu."

Biraz düşündüm. Direkt itiraz etmek istemedim, kafamda milyonlarca şey dönüyordu ve beni tanıyan birine bunu inkar edecek değildim.

"Bilmiyorum. Hayatım boyu aldığım kararları ve nasıl bu noktaya geldiğimi düşünüp duruyorum. İçimde garip bir sıkıntı var. Anlamlandıramıyorum."

Güldü. "Kaos seviyorsun belki de. Taehyung ile her şey yolunda gitmiyor mu? Sıkıntı ne?"

Elim parmağımdaki yüzüğe gitti. Şöyle bir oynadım.

"Bilmiyorum. Onunla ilgili değil."

Sessizleştik. Gülümsediğini görebilmek adına arkamı dönüp kalabalığın arasından Taehyung'u seçmeye çalıştım. Dans etmek bir yana dursun, gülümsemiyordu bile. Barın kenarına yaslanmış bizi izliyordu. İfademi değiştirmeden tekrar önüme döndüm.

"Sen anlat."

Yarısına geldiği purodan derin bir nefes çekti. "Baba olmak istemiyorum." dedi. Çok sessiz söyledi, trabzana doğru iyice eğilmişti, sanki dalgalara bir sırrını veriyordu.

"Baba olmak istiyorsun. Her zaman istedin."

"Sevmediğim bir kadınla değil. Anna'nın benim için hiçbir anlamı yok. Hayatımın geri kalanını çocuğum yüzünden o kadınla geçireceğimi bilmek beni boğuyor. Boğuluyorum Jeongguk."

Ne kadar ciddi olduğunu görmek için gözlerine baktım. Dolu doluydu, çenesini sıkıyordu. Sinirli miydi yoksa üzgün müydü söylemek zordu.

pixels || taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin