Kalp atışlarımız birbirine karışıyordu. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim çünkü o loş odada, ikimiz dışında her şeyin önemini yitirdiği o anda kalbinin sesini duyabiliyordum. Ritmik değildi ve hızlıydı. Bazen beni korkutacak şekilde yavaş atıyor, bazen hiç durmaksızın peş peşe atıyordu. Gözlerini yummak ile yummamak arasında gidip geldiğini görebiliyordum. Kesik kesik nefes alışları yakasındaki ellerime temas ederken biraz daha yaklaştım ona. Aramızda en ufak bir mesafe bile olsun istemiyordum. Kendini gerdiği için boynundaki damarlar belirginleşmişti. Elimi varla yok arası boynunda gezdirdiğim zaman adımı fısıldadı.
"Gergin misin?" diye sordum. Bir şey söyleyip ortamın büyüsünü bozmak istemesem de hafiften titremesi ve düzensiz nefes alışları beni birazcık endişelendiriyordu.
"İyiyim..." Yutkundu ve gözlerini hafifçe araladı. "Bu anı ne kadar uzun zamandır bekliyorum bilemezsin."
"Biliyorum." Esas sen bilemezsin Taehyung.
Bu sırada aklımdan bir sürü düşünce geçti. Acaba daha önce... Başımı hafifçe sallayıp tüm dikkatimi ona vermeye karar verdim. Titreyen elleri pantolonumudaki kemere uzanınca nasıl hissettiğini daha iyi anlamış oldum. Her temasıyla tenim alev alıyor gibi hissediyordum, tüylerim diken diken oldu ve ellerim karıncalanmaya başladı. Yaşadığı gerginliğin aynısını bende görünce gülümsedi. Hayranlık duymadan edemedim.
Bir an, korunmaya muhtaç, korkak bir çocuk gibi davranıyor sonrasında ise kendimi tamamen bırakabileceğim tüm kontrolü ve irademi ellerine almış biri oluyordu. Aynı şeyi ben de ona yaşatıyordum sanırım.
Dudaklarımı, hafifçe araladığım gömleğinden gözüken göğsünde gezdirirken beni ittirdi. İttirmesinin şaşkınlığını bile yaşayamadan omuzlarımdan tutup beni yatağa yavaşça attı. Güldüm ve ellerimle yüzümü kapattım.
"Hayır."
"Ne hayır?"
"Bunu yapması gereken bendim."
Bir dizini bacaklarımın arasındaki boşluğa, yatağa dayadı. Üzerime doğru eğildi. "Nedenmiş?"
Boynundan tutup kendime çektim ve sebebini öperek anlatmaya çalıştım. Kırgınlığımı ve kızgınlığımı öperek hissettirmeyi denedim, bir yandan da kendimi öldürüyordum çünkü, eh, tadı çok güzeldi.
Boştaki ellerimle gömleğinin kalan düğmelerini de çözdüm, tek bir hareketle üstünden çıkardım. Çıplak göğsünü görünce haftalar önce onun evindeyken, soyunma odasında gördüğüm manzara geldi aklıma. Yerlerini çoktan ezberlediğim, önceden morluk olan yerlere dokundum. Elini elimin üstüne koydu ve çekti. Üzerime doğru biraz daha eğildi. Bedenlerimizin alt kısımları artık temas ediyordu. Ve bunu fark eden sadece biz değildik.
El yordamıyla pantolonuna ulaşmaya çalıştım. Gözlerimi açtığım zaman tek görebildiğim Taehyung'un sarı saçlarıydı, karın kaslarımda gezinen dili beyin fonksiyonlarımı devre dışı bırakıyordu. "Açamıyorum." diye mırıldandım. Başını kaldırıp baktı, şimdiden ağzının etrafı kızarmıştı, saçları darmadağınıktı. Biraz geri çekilip belinden aşağısına baktı ve kıkırdadı. O gülünce ben de güldüm. Uzun ince parmaklarını beni deli edeceğini bilerek yavaşça karnımdan aşağı doğru kaydırdı ve çoktan açtığı pantolonumu aşağı indirdi. Ben de onunkini açmak istiyordum ama uzanmama müsaade etmedi. Ayağa kalkıp yavaşça kendi pantolonunu da çıkardı. Ben olsaydım biraz daha hırçın bir hareketle çıkarırdım. Geçen her bir saniye daha da istiyordum, temasını kestiği vücudum daha fazlası için yalvarıyordu.
Tekrar bana yaslandığında hızlanmaya başladık. Geriye kalmış, aramızdaki tek kıyafet parçasını da çıkarınca çığlık atmamak için kendimi zor tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pixels || taekook
FanfictionEliyle saçlarımı okşarken "Sakın ağlama Jeongguk," dedi kulağıma, "Ağlarsan kalbimin sana söylediği şarkıları duyamazsın." (tamamlandı) 18.01.2019 13.12.2020