Hepimiz gergin geçen birkaç haftayı kutlayarak sonlandırmak istiyorduk ama kimsenin enerjisi yoktu. Bir süre, Taehyung'un sahne ismimi verdiği mini barda oturduk ve birkaç bardak bir şeyler içtik. Sonrasında herkes yavaş yavaş evlere dağıldı. Gitmeden önce kalabalık bir grupla sohbete dalmış Taehyung'a uğradım. Biraz sarhoş gibiydi. Beni görünce "Jeongguk!" diye bağırdı ve elindeki bardağı havaya kaldırdı.Sohbet ettiği insanlara pek bayılmadığım için "İki dakika gelebilir misin lütfen?" dedim ve dışarı çıktım. Rüzgarlı bir akşamdı ve üstümdeki ceket beni yeterince korumuyordu. Ellerimi cebime soktum ve yaylana yaylana yanıma gelen Taehyung'a baktım. Gözleri kızarmıştı, suratında aptal bir gülümseme vardı.
"Çok güzel bir akşam." dedi ve kendi etrafında dans eder gibi döndü. Üşüdüğüm için eşlik etmedim. Zaten onu sevmediklerimle gördüğüm için keyfim kaçmıştı, huysuz hissediyordum.
"Bu gece bir şeyler yapalım mı diyecektim ama sarhoşsun."
Taehyung güldü ve kapıya doğru ilerledi. "Evet, sarhoşum. Bugün benimle olmak istemezsin." Bir şey demeden içeri girdi. Beni orada öylece bıraktı.
**
Eve yürüdüğüm için bir türlü ısınamıyordum. Kendimi elektrikli şöminenin önünde büzülmüş, Taehyung'un salak davranışlarını düşünürken buldum. Daha önce onu sarhoş gördüğümü hatırlamıyordum, galiba ilk seferimdi. Ve, yeniden belirtmek isterim, sohbet ettiği insanları gerçekten sevmiyordum.
Euna'nın tavsiyesini dinleyip eve varır varmaz makyajımı temizlemiş ve duşa girmiştim. Islak saçlarımı şöminenin önünde kurutmaya çalışmak gerçekten saçmaydı ama bir türlü kalkıp kendimle ilgilenemiyordum. Saat gece yarısını geçmişti. Yarın izinliydim. Evde oturup muzlu sütüm ile efkar yapmayı planlıyordum ki-
Kapı çalındı.
Üzerime aldığım battaniyeyi peşimde sürükleyerek kapıya doğru gittim. Rüzgarın çarpmasını engellemek için kafamı kapattım. En son küçükken hayalet olmaya çalıştığım zamanlarda battaniyeyi böyle kafama geçirmiştim. Kapıda gözetleme deliği yoktu bu yüzden "Kim o?" diye seslendim.
"Benim, Jeongguk."
Taehyung'un sesini duyunca kalbim hızlandı ve acele ile kapıyı açıp onu içeri çektim. Saçları şiddetli rüzgarın etkisiyle dağılmıştı, yanakları soğuktan pembeleşmişti ve hafiften titriyordu.
"Çabuk, geç." diyerek onu şöminenin önüne ittirdim. Yere koyduğum minderlerden birine oturdu ve ellerini şömineye doğru uzattı. "Yürümek hataydı."
Mutfakta, ona sıcak çikolata hazırlarken sinirle iç çektim. "Neden yürüdün ki?"
"Alkol ısıtır sandım. Rüzgarın ayıltacağını düşünmemiştim."
Bir tane de kendime hazırladıktan sonra fincanları alıp yanına gittim, bir tane daha minder çekip oturdum.
"Arabana n'oldu?" Fincanı uzattım. İki eliyle kavrayıp içeceği kokladı ve mutlu mutlu gülümsedi.
"Jieyon aldı." Gözlerini bardağından ayırmadan "Vermezsem dava edeceğini falan söyledi gerçekten hiç uğraşamam." diye de ekledi.
Konuşmadan önce nasıl hissetmem gerektiğini düşündüm. Çikolatadan bir yudum alıp bardağı önüme koydum.
"Neden ayrıldınız?"
Omuz silkmek üzereyken uzanıp kafasına bir tane vurdum. "Hayır, omuz silkmek yok."
Dudaklarını büzdü. Vurduğum yeri ovdu. Cevap vermemek için çikolatasını içerken oyalandı. Sinirli sinirli burnumdan nefes verince göz göze geldik.
"Sevmiyordum çünkü. Artık sevdiğim biri ile birlikte olmak istiyorum."
Dizlerini büktü, bacaklarını kendine doğru çekti ve kollarıyla çevreledi. Tepkimi görebilmek için bakışlarını kaçırmıyordu. "Daha önce neden ayrılmadın peki?"
"Korkuyordum." diye fısıldadı. Başını şömineye çevirdi ve koluna yaslandı. Onu böyle görüp de küçük bir çocuğu sarıp sarmalar gibi sarılmamak imkansızdı. Sırtımdaki battaniyeyle birlikte üstüne kapanınca gülümsedi.
"Neden korkuyordun?"
"Yalnız kalmaktan."
Geri çekilip saçlarını okşadım. "Yalnız değilsin."
Bir süre öyle kaldık. Saçlarını okşadıkça mayışıyordu. Koltuğa oturmayı teklif ettim ama kabul etmedi. Şöminenin sıcaklığında oturmanın iyi geldiğini söyledi.
Kısa kısa cümlelerle klip çekimleri hakkında konuştuk. İsmimi ne kadar beğendiğimi tekrar tekrar söyledim.
"Jimin tavşan ismi gibi durduğunu söyledi." Beraber güldük.
Kalkıp koltuğa geçmeye karar verdiğimiz sırada telefonum çaldı. Sanki ondan bahsettiğimizi hissetmiş gibi, Jimin arıyordu.
Telefonu açtığımda kulağıma coşkuyla bağırdı. "Başardın Jeongguk, başardık!"
Ne olduğunu anlayamadan Taehyung'a döndüm. Telefonunda ilgiyle bir şeye bakıyordu, ekranı döndürüp bana gösterdi.
Jimin kulağımda "Klibi erkenden yayınlamışlar, haber vermeden!" derken Taehyung'un telefonundan klibe bakıyordum.
Taehyung kocaman gülümsedi. "Viral olmuş."
Jimin hala kulağımda çığlık atıyordu. Televizyonda da birkaç kez verdiklerini ve her birini barda tanımadığı insanlarla izlediğini söyledi. Biz de Taehyung ile sarılmış her bir yeni yorumda olduğumuz yerde zıplıyorduk.
**
Birkaç saati hem televizyon, hem radyo hem de interneti takip ederek geçirdik. Gecenin geç bir saatinde yayınlanmış olmasına rağmen ülke içinde beklediğimizden fazla ilgi görmüştü. Yurt dışından da gerçekten çok fazla dönüt alıyorduk. Artık mutluluktan o kadar sarhoştum ki, koltukta, Tae'nin göğsüne yaslanmış uzanırken soluk almakta güçlük çekiyordum. Görüşüm bile bulanıklaşmıştı. Yorgundum. Tae bir saniye bile yorulmadan her bir yorumu tek tek okuyordu. Mutlu mırıltıları kulağıma ninni gibi geliyordu.
En son hatırladığım şey onun kucağında uykuya dalarken saçlarımda gezinen güzel elleriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pixels || taekook
FanfictionEliyle saçlarımı okşarken "Sakın ağlama Jeongguk," dedi kulağıma, "Ağlarsan kalbimin sana söylediği şarkıları duyamazsın." (tamamlandı) 18.01.2019 13.12.2020