Kolumda yanıcı bir acıyla kendime geldiğimde, neler olduğunu hatırlamaya çalışarak gözlerimi açmaya zorladım. Beyaz tonlarında, küçük bir odada kolumda serumla yatıyordum. Açık olan televizyon kanalında, kısık sesle, yabancısı olduğum bir dili konuşan adam haberleri sunuyordu.
Aklıma hatıralar geldikçe Erdem'in yardım bağırtıları arasında kollarına bayıldığım ve bu yüzden hastanede olduğumu anlamıştım. Sahi yarım saat içinde 2 kere bayılmış olmam çok anormaldi. Ki bugüne kadar hiç böyle bir şey yaşamamıştım.
O sıra da açılan kapı Erdem'i odaya getirmişti. Ona çok kırgındım. Bana kızacaktı kesin ondan kaçtım diye ama yine de korkusuzca baktım gözlerine. Yavaşça yaklaştı yanıma. O odunsu kokusu dolarken burnuma, benim de kalbim başladı delicesine atmaya.
Hiç adil değildi beni böyle etkilemesi. Biliyordum çünkü o dokunduğunda bana, okşadığında saçımı kırgınlığım geçip gidecekti. Unutacaktım adımı bile öptüğünde ona hasret kalan dudaklarımı.
Neticede aşktı bu işte tüm mantığın kaybolup mantıksızlığın hüküm sürdüğü duygu karmaşası. Beynin nöronlar arasındaki bağlatılarının zayıflaması sonucu, kalbin hissettirdiklerinin hayattaki tek doğru olduğunu tüm benliğine hissettirme çabası.
İşte uzanıp elimi tutuğunda kayboldum ben de gözlerinin yeşilinde. Kalbim boynuna atılıp sarılmamı emrederken beynimin zayıf çığlığını duymuyordum bile.
"Hey yavaş ol ufaklık. Canını acıtacaksın" dediğinde kalktığım yatağa yavaşça yatırdı beni. Mahçup bir şekilde kafamı eğdim. O ise yumuşak sayılabilecek bir dokunuşla çenemden tutarak gözlerine bakmaya zorladı.
Şefkatli bakışlara sahip yeşilin en derin tonunda gördüğüm şey, ağzımdan hiç tahmin etmediğim sözlerin dökülmesine sebep oldu.
"Özür dilerim. Öyle kaçıp gitmemeliydim. Sadece yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacım vardı. Seninle konuşmak için geri döneceğim zaman heralde tansiyonum düştü ve bayıldım gerisini biliyorsun zaten."
Söylediklerimin doğruluğunu tespit etmek istercesine hiç konuşmadan gözlerimin içine dikkatlice bakıyordu. O böyle yapınca sanki gözlerimden beynimdekileri okuduğu hissine kapıldım ve elimde olmadan "gerçekten doğruyu söylüyorum" diye geçirdim içimden onun gibi bakarak.
"Sen iyi ol önce sonra konuşuruz. Ama sadece beni suçlamamana sevindim. Neticede en başında yalan söyleyen sensin."
O böyle söylediğinde utançtan tüm uzuvlarıma kadar kızardığımı hissettim ama dilimin ucuna gelen şeyi söylemeden de edemedim.
" Peki her şey bir yalan mıydı? Yani" dedim ve sustum.
Ne diyecektim ki? "Benimle yalandan mı seviştin. Bana hiç bir şey hissetmeden mi dokundun?" Çok istesem de dökülmedi dilimden gerisi.
O ise gülümsedi alayla. "Sonra konuşuruz ufaklık. Ben doktoru bulmaya gidiyorum. Neyin varmış öğrenelim önce"
Bu sözü der demez çıktığı kapının arkasından kalakaldım. Kaşlarım çatıldı istemsizce. O sırada çalan telefon beni istemediğim şeyler düşünmekten kurtardı. İşte şimdi her şey açığa çıkacaktı. Derin bir nefes alıp aramayı cevapladım.
"Efendim Eylem"
"Eylül iyi misin sana zarar verdi mi?" Sesi çok telaşlıydı. Kim diye sormadım Erdem'den bahsettiğini anlamamak için salak olmak lazımdı.
Tereddütle "Yani başta biraz. Beni sen sanırken. Yani galiba of bilmiyorum işte." Ben saçma sapan cümlemi kurduğumda hemen cevapladı Eylem beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMİYETİN BEDELİ
General Fictionİnsan katilini sevebilir mi? O sevdi... Koşulsuz ve geri dönülemez bir şekilde aşık olduğu adam masumiyetinin, saflığının ve tüm güzel duygularının katiliydi. #1 mafya 28.03.2019 #4 ask 26.03.2019 #5 ask 19.03.2019 *** Onu bulmak için 2 gün gere...