1. bölüm. '

39.3K 930 20
                                    

      Merhaba arkadaşlar, ilk hikayem ile sizlerleyim. Umarım beğenirsiniz. Lütfen beni yorumsuz ve Vote siz bırakmayın. Öpüldünüz....



       Baharın ılık esintisi huzurlu ve sessiz geceden sabaha ulaşırken, gökyüzünün kızıllığı arasında doğan güneş ile uçan martıların çığlıkları ve sokak kedilerinin koşuşturması hareketlendiriyordu eski , küçük ve bir o kadar da turistik olan beldeyi.

Burası İstanbul'un içinde ama bir o kadar da, karmaşasından uzak olan balıkçı köyü Anadolu kavağı idi.
Arkasındaki orman sanki sığınak oluyordu , bu küçük balıkçı köyüne.

Küçük çiçek bakkalı, muhtar amcası, kahveci albay amcası ile esnaf birbirine artık kardeş olmuş, her sabah olduğu gibi , birbirlerine takılarak dükkanlarını açıyorlardı.
Restoranlar ise ,akşamın yorgunluğunu henüz çıkaramamış, sessizce uyuyorlardı.

Esnafta sabah sakinliğini kendilerine bir lütuf olarak görüp, her sabah yaptıkları gibi albayın mekanında toplanmış, hem sabah kahvelerini yudumluyor, hemde muhabbet ediyorlardı.
Muhtar bir taraftan arkadaşlarına takılıyor,bir taraftan da düşünceli duran arkadaşı Sedat'ı izliyordu.

Sedat bey kırklarının sonlarında, uzun boylu ,ela gözlü ve yaşına göre dinç görünümlü bir adamdı.
Turistik eşyalar satan bir dükkanı vardı.Aslında bu işi sadece zevk için yapıyordu.
Kendini bildi bileli burada yaşıyordu ve buraya olan tutkusundan dolayı ,başka bir yerde yaşamayı hiç düşünmemişti. Ailesi soylu ve varlıklı bir aileden geliyordu. Küçüklüğünden beri tüm yazları buradaki küçük ama gösterişli yalılarında geçerdi.Sedat beyin buraya olan tutkusu hiç bitmemiş, evlendikten sonra da eşiyle birlikte babadan kalma olan bu küçük yalıda yaşamlarına devam etmişlerdi.

Eşi Emel hanım da, varlıklı bir aileden gelmesine rağmen mütevazı ve iyi yürekli bir kadındı.
İki evladını da bu görgü ve düstur ile büyütmüştü ve onların şimdiki halleriyle gurur duyuyordu.
Onlar için sevgi ve şefkat maldan ve mülkten çok daha değerliydi.Onlar için  her şeyin başı mutluluktu.

Evlatları da, babaları gibi buraya aşık çocuklar olsalar da ,okulları ve iş hayatlarından dolayı eskisi gibi gelemiyorlardı.

Oğulları Emir okulunu bitirdikten sonra, aile şirketlerinin başına geçmiş,amcası ile birlikte şirketi idare ediyordu. Kardeşi Vedat bey abisine hiç benzemeyen hırslı ve zeki bir iş adamıydı.

Abisi Sedat bey ne kadar sakin bir hayatı seviyorsa, Vedat beyde bir o kadar lükse ve güce düşkün bir adamdı. Fakat her ne kadar farklı yapılara sahip olsalar da , birbirlerine bir o kadar da düşkünlerdi.

Emir ise babası ve amcasının sanki bir sentezi gibiydi. Amcası gibi hırslı olmasa da ,babası gibi de değildi.

Akşamları iş yerinin yorgunluğunu arkadaşlarıyla birlikte lüks mekanlarda geçirmekten mutluydu.
Emir uzun boyu,atletik yapısı ile dikkat çekerken, esmer tenindeki babasından aldığı iri ela gözleri kızları kendisine bağlıyordu. Ağır ve olgun duruşu ile" ben Atabey 'im " diyordu.Emir her ne kadar bu lüks ortamlardan zevk alsa da, vazgeçilmezi olan hafta sonları kavak esnafı ile çilingir sofrasında rakı balık zevki de bir başkaydı. Kavak onun evi, komşuları ise onun akrabalarıydı.Emir'in tek bir zayıf noktası vardı. O da kardeşi Elif idi ...

Elif, kızıl uzun kıvırcık saçları, iri çimen yeşili gözleri ve bembeyaz teni ile görenleri şaşkına uğratacak güzellikte bir kızdı.Ailedeki hiç kimseye benzemeyen bu özellikleri,abisinin"minik merinosum ! Bizimkiler seni kesin hastanede karıştırmışlar, söz veriyorum seni İskoçya ya götürüp aileni bulacağım"diye takılmasından sonra, iki kardeşin boğuşması ile sonlanırdı.

Elif, abisine görünüş olarak ne kadar zıt ise, huy olarak da bir o kadar zıt idi.Tam olarak evin küçük, asi ruhlu, şımarık cadısı idi. Aynı babası gibi maddiyat, görünüş, marka ve lüks onu yoran şeylerdi. O rahat ve özgür ruhlu bir kızdı.
Sıkıntıya gelemezdi. Makyaj, takı ve lüks giyim onun için önemsiz ayrıntılardı.
Kıyafet takıntısı olmayan,onun içinde kot ve tişört harici alış veriş yapmayan ilginç bir kızdı.

Aynı şey okulu içinde geçerliydi. Abisi yüksek lisansını yurt dışında yaparken, o evinden ayrılmamak için okulunu İstanbul da bitirmişti ve şimdi de iş arıyordu.Sakın neden diye sormayın, çünkü o Elif Atabey idi. Onun için arkasındaki güç değil ,kendi zekası ve gücü önemliydi.

Muhtar kahvesini bitirdikten sonra , yerinden kalktı ve Sedat beye başı ile onu takip etmesi için işaret etti.
İki arkadaş dışarı çıkıp, vapur iskelesinin ilerisindeki bankalara oturdu. Bir süre sessizce denizi  ve çığlıklar eşliğinde sortiler atan martıları seyrettiler. Muhtar konuşmazsa ,bu sessizliğin uzun bir süre daha devam edeceğini düşündü ve arkadaşına döndü.
"Hayırdır dostum, çok düşünceli gözüküyorsun,bir sorun mu var ?" diye sordu.
Sedat bey derin bir iç çektikten sonra,  gözlerini denizden çekmeden başını salladı ve sadece 

 " Çocuklar "  dedi.

Adını Sonra Koydum(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin