Cem Adrian - Islak Kelebek
İyi Okumalar.
*
12.Bölüm: ''Söz.''
Sessizliğe gömülmüş evde, gözlerimi açtığımda, henüz vakitten habersizdim. Sehpanın üstüne koyduğum telefonu elime aldığımda, gelen bildirimleri hiçe sayıp sadece saate baktım. Saat daha altıydı, uyanmak için baya erken bir saatti. Önceden olsa bana erken gelmez, aksine yapacaklarımı yetiştirme telaşı içerisine girerdim. Babama hazırladığım kahvaltılar, ders çalışmak için sabahladığım gecelerde annemin bana, zihin açıklığı sağlaması için verdiği atıştırmalıklar, geçen sürede en çok eksikliğini hissettiğim şeylerdi.
Sonra, bütün bu olanlara alıştım, ama asla unutamadım. Sadece 'anne-baba' kavramıyla bakamıyordum olaya. Onlar; çok iyi bir insan, herkesin aradığı türden bir arkadaş ve ebeveyndiler. Ölümleri tek beni yıkmamıştı. Yaşadığımız yerde çoğu insanın hayatına dokunmuşlardır.
Babam; geçim zorluğu yaşayan komşularımıza elinden geldiğince yardım ediyor, annem ise; ağır şartlarda çalışan komşularımızın ağrılarını azaltmak için çeşitli egzersizler yaptırıyordu. Yarım bıraktığı üniversitede, Fizyoterapi bölümünde okuyordu annem. Mesleğini eline alamamıştı ama onun da bir sürü tedavi ettiği insan vardı.
Trabzon'da, özellikle Sürmene'de, çoğu kadın çay ve fındık topluyordu. Gerek engebeli alanlar, gerek ise alçak çaylıklar, çeşitli vücut ağrılarına sebep oluyordu. Neredeyse tüm kadınlar, bel ve sırt ağrılarından şikâyetçiydiler. Bu duruma şahit olan annem de aralarından bir tanesine bir kaç hareket yaptırmış ve çalışırken neye dikkat etmesi gerektiğini öğretmişti. Öğrettikleri, kadında işe yarayınca da hep etrafındaki kişilere söylemişti bunu. Sürmene zaten küçük bir yerdi, böylelikle annemin namı 'fizorterapis' diye çıkmıştı. Bunun sebebi ise; kadının 'fizyoterapist' kelimesini yanlış anlamasından ve doğrusunu bilmeden herkese böyle bahsetmesinden kaynaklanıyordu.
Bu durum bizi her zaman gülümsetmiş, aramızda espri hâline dönüşmüştü. Kısacası herkes memnundu hâlinden. Kadınlar sürekli hastane ortamına girmek zorunda kalmıyorlardı, annem ise; içinde ukde kalan mesleğini bir bakıma yapmış oluyordu. Onun için önemli olan işin gelir kaynağı değildi. Önemli olan, hastalarının yüzünde oluşturabileceği gülümsemeydi.
İşte ben böyle bir annenin kızıydım. Hep, kız çocukları babalarına düşkün olur derlerdi. Ama ben en çok anneme düşkündüm. Tâbi ki de babamı da çok seviyordum ama annem benim için çok farklıydı, her yönüyle.
Yavaşça yattığım yerden kalkıp ayaklarımı koltuktan aşağıya sarkıttım. Kalkmamın etkisiyle başıma giren ağrı ilk başta beni sersemletirken sonrasında yerini küçük bir uyuşmaya bıraktı. Biraz da olsa kendime geldiğimde, koltuğun üzerindeki hırkayı alıp üzerime geçirdim. Çıt çıkmayan evin salonundan çıkarken, oldukça dikkatli davranıyordum, ses çıkarmamak için. Dış kapıya geldiğimde, kapı kolunu yavaşça aşağıya indirip kendimi dışarıya attım.
Sabahın soğuk havası ciğerlerimi doldurmaya başladığında, bunun beni ferahlattığını hissettim. Olduğum yerde durup etrafımı inceleyince, biraz ileride bulunan koltuklu salıncak çekti dikkatimi. Adımlarımı oraya doğru ilerletmeye başladığımda, havanın serinliğini daha çok hissetmeye başladım. Hırkamın kollarını çekiştirirken bir yandan da önümü kapatmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaban Gülü | TAMAMLANDI
ChickLitYABAN GÜLÜ RomanceTR 'Dram' kategorisinde! ✨ Küçükken lambaların ışıklarını yakmak için elimde terlikle düğmeye basmaya çalıştığımı anımsıyorum. Elimde terlik olmasına rağmen o düğmeye yetişemez, ayaklarım ucunda yükselmeye çalışırken bir umut o düğ...