B2-On yedi yılın hatrına!

10.7K 457 86
                                    


Keyifli okumalar herkese

Multimedya; Berrin Karacan.

🌼🌼🌼

"Kuşum bende geliyorum seni asla yalnız bırakmam."dedi bir sigara yakarken Nazlı.

Başımı iki yana sallayıp elimi alnıma attım. Kafam allak bullaktı. Zihinimin bir köşesinde sürekli "Babam ölüyor" fısıltıları yükseliyordu. Bu durum ara sırada olsa burnumun direğinin sızlamasına, gözlerimin dolmasına sebep oluyordu.

"Geleceğim Berrin. Seni o insanların arasında yalnız bırakamam."dedi ve sigaranın dumanını üfledi. Ayağa kalkıp bir şarap şişesi çıkardı. Masaya iki kadeh koyduktan sonra biraz doldurdu.

Alayla güldüm.

"Daha bu sabah içmeyeceksin diyordun.."dedim ve bir yudum aldım şaraptan. Ekşi tat önce genzimi yaktı fakat bir süre sonra mayıştığımı hissettim.

"Ayık kafayla anlatmazsın, biliyorum..."dedi Nazlı.

Burukça gülümsedim. Başladım anlatmaya. Göz yaşlarım akmaya başladı bir süre sonra.

Nazlı ile tanıştığımızdan bu yana altı yıl olmuştu ve bir kere bile sormamıştı. Bu senin hayatın burnumu sokmam doğru olmaz. Anlatmak istersen buradayım, her zaman demişti. Nazlı...İyi ki vardı Nazlı.

Annemi anlattım. Hayatını bana adayan annemi. Kızıl saçlarını, yeşim yeşili gözlerini, muazzam gülüşünü. Aynı ona benzediğimi. Her hamile kalışında kardeşim olacak diye sevindiğimi fakat her bir düşüğünde yaşadığımız hüznü. Babamın ona yüz çevirişini. Şevkati de,sevgiyi de bende aradığını. Bir tek birbirimize sahip olduğumuzu. Babamla olan anılarımı anlattım. Hepsi kavgalı gürültülüydü. O kadar çok unutmaya çalışmıştım ki...Bazıları hariç unutmuştum da. Nasıl soğuk bir adam olduğunu, sevgisini bana yansıtmadığını, beni evlat yerine koymadığını anlattım.

İkinci kadehi bitirirken burnumu çektim. Nazlı dağılmış maskarasını mendile sildi. O da burnunu çekti. Şaraptan bir yudum aldı.

Güneş çoktan batmıştı. Biz ise hâlâ mutfak masasındaydık. Şehriban gideli saatler olmuştu.

"Daha sonra annem akciğer kanserine yakalandı. En kötüsüde son evrede olmasıydı. Biz anlayamamışız Nazlı. Hiçbirimiz bir halt anlayamamışız. Annem gözümün önünde ölüyormuş ama haberim yokmuş. Tümör diğer organlarada yayılmıştı. İlk ben farkettim. Aslında fark edemedim. Annem hep bitkin, hep yorgun olurdu. Bunu da sorunlu gebeliklerine yorardı. Biz de zamanla buna inandık. Keşke inanmasaydım. Keşke dinlemeseydim de onu ikna edip doktora götürseydim. Annem yorgundu işte. Hep hasta gibiydi. Bazen hiç yataktan çıkmazdı. Bitik bir vaziyetteydi. Yaşlandım derdi hep. Nereye yaşlanıyor daha otuz sekiz yaşındaydı. Bir gün birlikte avludaydık. Ben ona kitap okuyordum. O zaman on altı yaşındaydım. O da beni dinliyordu yüzündeki gülümsemeyle. Çok güzel gülerdi biliyor musun Nazlı? Çok güzel gülerdi. Çok gülemezdi ya..Ondan güzel gelirdi belki de. Babam pek yüzünü güldürmezdi. Neyse."

Derin bir nefes aldım. Göğüs kafesime paslı bir demir sokulmuştu sanki. Annemi anımsadım. Bu sefer mutlu ama. Ona anlattığım bir anıma kahkahalarla gülerken mesela. Ya da Saruhan ile gizli gizli buluşmalarımızı fısıltıyla ona anlatırken beni dikkatle dinlemesini,saçlarımı okşamasını, seni seviyorum kiraz çiçeğim demesini...

"Öksürük krizi tuttu. Telaşlandım tabii. Evde ki çalışanları ayağa kaldırdım. Su,kolonya ne varsa işte. Annem peçeteyi aldı ve öksürmeye devam etti. Herkesi geri gönderdi. Peçete ki kanı görünce yaşadığım korkuyu hiçbir yerde yaşamadım."

YegâneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin