Karanlık

435 28 37
                                    

Eylül babasının evine geldiğinde kendini çok kötü hissetti, aslında konaktan gitmek istemezdi ama yeni bir kız çok fazlaydı...yapamazdı, onunla aynı yerde duramazdı.

Kuma olamazdı, üstüne de kuma istemezdi, baştan böyle demişti Serkana. Şimdi ikisi de olmuştu. Konakta durmasının bir anlamı yoktu artık, hem bu saatten sonra Serkan ona asla nikah kıymazdı...

Mehmet : kızım? Ne işin var bu saatte?

Mehmet, kızının elindeki bavulu gördü...

Eylül: baba... ben döndüm baba...

Dün geceki halinden sonra Serkan'ın uyanması zaman almıştı. Sultan ise mutlu ve sabırsızdı, bir an önce ortalığa çıktı, yeni gelininin gülerek çarşafı ortalığa asmasıyla daha da keyiflenmişti...

Sultan : aferin benim güzel kızım...aferin...

Songül ve Fidan da onları izliyordu... ikisi de üzgündü...

Fidan : aman sanki marifetmiş gibi...

Songül : hiç... ah Eylül olsaydı...

Fidan : Eylül anam nerde ki?

Songül : gitti. Evine döndü... naapsın kızcağız, gidebilsem ben de giderim.

Fidan : gidelim ana

Songül : delirdin mi kız? Nereye gidecez? Sultan ana bir şey demese, ağam getirir bizi buraya

Fidan : o zaman Eylül anamı da getirir

Songül : sen Eylül'ü tanıyamadın mı? Eylül dönecek olsa zaten baştan gitmezdi...

Fidan : bir yandan iyi yapmış diyorum, bu konakta huzur yok ana, çok geçmez, bir yıl içinde herkes delirecek...

Songül : şişşt, sus kız, anam duyacak...

Fidan : aman...

Sultan, Cemre'den kahve istemiş, karşılıklı içip konuşup gülüyolardı. Bu sırada Songülle Fidan da uzaktan onları izliyordu...

Songül : şunlara bak be! Kıskandığımdan değil, Sultan ana ile böyle konuşup gülüşmek değildir özendiğim, ama Sultan ana Eylül'e bi güler yüz etmedi, kızın suratına bile bakmadı, hep tersledi kızcağızı. Ama bir günlük gelinle karşılıklı kahve bile içiyor...

Serkan odasından çıktı, kimsenin yüzüne bakmadan yanlarından geçti gitti...

Sultan : oğul, dur hele, bir selam yok mudur?

Serkan : bana aymış bir gün mü bıraktın ki günaydın deyip de yanınıza geleyim ana? Bırak Allah aşkına...

Serkan direkt Eylül'ün odasına gitti, kapıyı çalıp içeri girdi ama içeride kimse yoktu...

Serkan : Songül, Eylül nerde?

Songül : gitti ağam

Serkan : gitti mi? Nereye gitti? Çarşıda mı yine?

Songül : yok, temelli gitti ağam. Babasının yanına döndü...

Serkan dünden sonra bu ihtimalin farkındaydı, ama elinden bir şey gelmedi. Sinirle çıktı dışarı...

Mehmet öğretmen ise sinirliydi, bunu kızına nasıl yapabilmişlerdi?

Mehmet : ağa falan dinlemeyecem, alıcam tüfeği vurucam Serkan'ı...

Eylül : baba, hayır yapma

Mehmet : seni böyle üzgün görünce kahroluyorum be kızım. Ne olacak şimdi?

Eylül : ben temelli döndüm baba, eğer sen de kabul edersen...

Mehmet : döneceksin tabii ki kızım, burası senin evin. Ayrıca milletin ne dediği de umrunda olmasın, sen artık o konağa dönmeyeceksin

Eylül kafasını salladı... dönmeye de niyeti yoktu zaten...

Selim sabah erkenden çıkıp Kader'e söylediği yere geldi, ama gelen giden yoktu, gelmeyecek miydi yoksa?

1 saat oldu, Selim hala Kader'in gelmesini bekliyordu, belli ki gelmeyecekti. Tam dönüp gidecekti ki Kader'i gördü, ona geliyordu...

Selim : Kader! Geldin! Ben de seni bekliyordum, biraz fazla beklettin ama olsun, ben seni beklerim...

Kader : geldim Karahanlı! Ve hemen gidiyorum! Sen neden benimle uğraşıyorsun ki? Niyetin bize zarar vermek mi? Neden?

Selim : ne zararı peri kızı? Ben sevdim seni on-...

Kader : yalan atma bana, kandırma beni! Niyetin nedir onu söyle hele

Selim : ne diyorsun anlamıyorum... ben seni tanımak isterken sen...

Kader : beni tanımak mı? Sen beni neden tanımak isteyesin ki? Beni bırak Karahanlı, benim seninle işim olmaz...

Kader koşarak uzaklaştı oradan, Selim ise ne olduğunu anlayamamıştı. Oysa kız onunla ne de güzel konuşmuştu dün. Şimdi ne değişmişti ki...

Hazan ZamanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin