Konağa ikisinin birlikte döndüğünü gören Songül yine çok mutlu olmuştu. Songül yemekte bir yandan onlara Mehmet öğretmenin verdiği dersi anlatıyordu...
Songül : ...tabii sen de çok güzel anlatıyorsun ama Mehmet öğretmen de çok güzel anlatıyormuş
Eylül : e onun mesleği o Songül, bunun okulunu okudu, senelerce öğretmenlik yaptı sonuçta...
Serkan: Mehmet öğretmen çok iyi bir öğretmendi, yıllarını adadı bu işe. Hem benim de öğretmenimdi o. Bu yerlere gelebildiysem hep onun sayesinde...
Eylül: emekli olsa bile mesleğine devam etti aslında, ama artık iyice yaşlandı, bıraktı mecburen...
Songül : ama maşallah, senin de ondan eksik kalır yanın yok, okumayı sökmeyen kalmadı derste sayende... ben de hepsini okuyorum işte...
Sultan : öğrendin de ne oldu? Bunca yıldan sonra yaşından başından utanmayıp okul okuyup kızına aşık mı atacan Songül?
Songül : yok ana, ama en azından artık gazetelerin sadece resimlerine bakmam, içini de okurum...
Sultan : eh!
Sultan, Eylül'e döndü... kaşları her zamanki gibi çatıktı...
Sultan : eh bakıyorum da sen burayı otel sandın galiba.. kafana esti mi gidiyosun, sonra kafana esince geliyorsun...
Serkan : ana o nasıl söz? Eylül benim karım..
Sultan : madem karın, dizinin dibinde tutmasını öğretecen Serkan, öyle her istediğinde çıkıp gidemez konaktan...
Serkan : ana, Eylül babasında kalıyordu, benim de haberim vardı. Ben yokken burada kalmasına gerek yoktu. İyi de yaptı zaten. Ben konakta yokken kıza neler yaptığını biliyorum, ya sözlerinle üzüyorsun onu ya da hırpalıyorsun. Ben uzun seyahatlere çıktığımda eğer benimle gelmeyecekse babasında olması daha hayırlı... Şimdi ben de burada, ailemin, konağın başındayım, dolayısıyla Eylül de burada kalacak. Burası Karahanlıların konağı ve ister kabul et, ister etme Eylül de artık bir Karahanlı, dolayısıyla burası onun da evi..
Sultan bir şey söylemedi ama huzursuz olmuştu... Eylül'ün bir Karahanlı olduğunu hala kabul etmek istemiyordu...
Sultan : onaylamadığım halde onu nikahına alan sensin Serkan, şimdi ister kabul et, ister etme diyorsun, bu nasıl olacak oğul?
Serkan: ana, o günlere göre mutlu olduğumu görmez misin? Ben sadece Eylül'ü istiyordum, ondan başkasını almam diyordum, sırf sen mutlu ol diye istemeye istemeye iki kadın aldım..aldım da ne oldu, sen Cemre'yi ilk fırsatta başından attın, ben Eylül'ü üzdüm, o üzülünce ben de üzüldüm. Ama şimdi ona nikah kıydım, mutluyum, işimi severek yapıyorum, onun sevgisi bana güç veriyor. Zaten derdin toprağının yabancıya gitmesiydi, Eylül'ün feragati ile o da olmayacak, daha ne istiyorsun ki? Anla artık ana, oğlun bu kız ile çok mutlu. Sen de lütfen benim mutluluğumla mutlu ol ana...
Bu sözler Sultan'ı düşündürdü, ama sustu, tek kelime etmedi...
Serkan : ana, bu arada Gül nasıl?
Sultan : büyüyor oğul, Songül bakıyor ona, zaten anasından hayır yok torunuma...
Eylül : sahi Serkan, Cemre ne zaman çıkacak? Çok uzun sürmedi mi bu tedavi? Yetmez mi artık?
Serkan : ben doktoruyla konuştum, biraz daha kalması gerekiyormuş.
Songül : vah yazık...
Bu durum Eylül'ü düşündürdü. Kendini Cemre'nin yerine koydu, oralarda günlerdir tek başına, en önemlisi evladından, kızından uzaktaydı. Kim bilir nasıl özlemiştir onu diye geçirdi içinden. Dayanamadı, Serkan dışarıdayken Gül'ü hazırlayıp konaktan çıktı ve Cemre'nin kaldığı kliniğe geldi. Serkan'ın haber vermediği için kızacağını biliyordu ama yapmasa içi rahat etmeyecekti...
Cemre'nin odasına geldi, Cemre'yi öyle uyuşmuş bir şekilde yatarken görünce Eylül çok kötü olmuştu... Cemre bir anda onu hisseder gibi kalktı yataktan...
Cemre: Eylül... sen ölmemişsin... yaşıyorsun
Eylül: iyiyim ben... sana kızını getirdim Cemre
Cemre ağlamaya başladı...
Cemre : kızım... Gül...
Eylül, Gül'ü ona uzattı, Cemre de kızına sarılıp onu öptü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hazan Zamanı
ChickLitTöre mi büyük aşk mı? Aile mi sevgili mi? Bir tercih yapılsa hangisi seçilir?