Eylül bunları duyunca şok olmuştu...
Eylül : bir dakika... o zaman bu durumda...yani... Selim...
Songül : evet, Selim aslında Sultan ananın öz evladı değil ama nihayetinde bir Karahanlı...
Eylül : ama... Sultan ana onu nasıl kabul etti, nasıl evladım diye bağrına bastı? Yani bunu kabullenmek çok zor olmalı, onu sevmeyen bir adam, sevdiği kadından bir çocuğa sahip oluyor ama kendi iki çocuk doğursa bile yaranamıyor...
Songül : öyle... ama asıl olay devamında... Emine'yi doğurtan Sultan anaymış. Emine doğumda fenalaşmış, kimi sebebi Sultan anaydı diyor, kimisi de olacağı vardı diyor, gerçeği tam olarak bilen yok. Ama Emine, Sultan'ın suçlu olduğunu düşünüyor olacak ki, ölüm döşeğinde ona büyük bir beddua etmiş...
Eylül : beddua mı? Ne demiş ki?
Songül : sen bana hiç huzur vermedin, bu konağı bana dar ettin, sevdiğim adamı çaldın, şimdi de canımı alıyorsun, oğullarından gün yüzü görme, öyle bir ahım var ki, oğulların senin sonun olsun, ikisi de senin soyunu kurutsun demiş.
Eylül : hih! Neler diyorsun?
Songül : valla, ben Serhat'ın bana anlattıklarını söylüyorum. Aynen böyle söylemiş. İşte Sultan ana o yüzden erkek çocuk diye tutturuyor. İki oğlu vardı, Serhat öldü, bir tek Serkan kaldı. Onun da erkek çocuğu olmazsa...
Eylül : şimdi anlaşıldı...bedduanın tutmasından korkuyor.
Songül : aynen öyle..
Eylül : evet ama hala anlamıyorum, Sultan ana nasıl kabullendi Selim'i? Sonuçta sevmediği bir kadının çocuğuydu Selim...
Songül : Ömer ağa Emine'nin ölümüne dayanamamış, fazla geçmeden o da kahrından hastalanıp ölmüş, üstelik ölüm döşeğinde söz verdirtmiş Sultan anaya. Demiş ki, Selim'i Serkan'dan ve Serhat'tan ayırmayacan, kendi çocuğun gibi sahiplenecen, iyi bakacan ona. Sultan ana da Ömer ağayı öyle seviyor ki sözünü tutuyor ve emanetine sahip çıkıyor...
Eylül : şimdi her şeyin sebebi anlaşılıyor. Ama ben bunları hiç bilmiyordum Songül...
Songül : bilsen ne değişecek ki, size çektirdiği eziyet öyle büyük ki...
Eylül : olan oldu, değiştiremeyiz ki geçmişi...
Songül : öyle... keşke bir yolu olsaydı. Sizi böyle görüyorum ya kahroluyorum be
Eylül : yapılacak bir şey yok Songül... sen de biliyorsun bunu
Songül bir şey demedi... hep ne yapsa da sevenleri bir araya getirse diye düşünüyordu ama kafası basmıyordu olanlara...
Eylül : ben gitsem iyi olacak Songül.. babam merak eder
Eylül yeniden evine döndü, şimdi Serkan nerededir, yola çıkmış mıdır acaba diye düşünüp durdu.
Serkan da sabah yola çıkmaya karar verdi, gidecek ve her şeyden uzaklaşacaktı. Belki bu ayrılık iyi gelirdi. Ya da sadece kendini kandırmış olurdu..
Selim artık evin tek erkeği olmanın yükünü taşıyacaktı. Kader'in ona hiçbir cevap vermemiş olmasının kafasında oluşturduğu soru işaretleriyle döndü konağa. Ama düşünmesi için ona zaman verecekti.
5 ay sonra,
Konakta Songül, Cemre ve Sultan ana birlikte oturuyorlardı. Televizyonda da meclis ile ilgili haberler vardı, hepsi bir ümit acaba Serkan'dan bahsedilir mi diye pür dikkat dinler olmuşlardı, ne de olsa aylardır ondan pek haber alamamışlardı...
Sultan : Cemre.. kumanda elinde, aç şu meretin sesini hele, bakalım aslanımdan bahsediyolar mı?
Ama Cemre iyi değildi, Songül bunu farketmişti...
Songül : kız nooldu sana, rengin kaçtı...
Cemre : bilmiyorum, sancım var.
Cemre'nin sancıları başlamıştı, apar topar hastaneye götürüldü. Sultan ana ise herkesten heyecanlıydı, sonuçta erkek torunu doğacaktı...
Saatler sonra doğum gerçekleşti ve hemşire dışarı çıktı...
Sultan : ee de hele doğdu mu bebe?
Hemşire : evet doğdu. Annemiz de bebek de çok sağlıklı...
Sultan : kız mı erkek mi onu söyle sen
İçeriden başka bir hemşire çıktı, kucağında da bebek vardı, bebek mavi battaniyeye sarılıydı. Sultan hemen kucağına alıp baktı...
Hemşire : gözünüz aydın...
Okunma sayısını bildirimin gitmemesine bağlıyorum, yoksa bu kadar düşük olmazdı biliyorum 🙈 ve üçüncü bölüm ❤️
Büyük sır ortaya çıktı, bebek de doğdu, güzel günlere git gide yaklaşıyoruz. 🙈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hazan Zamanı
ChickLitTöre mi büyük aşk mı? Aile mi sevgili mi? Bir tercih yapılsa hangisi seçilir?