Saklama

264 21 19
                                    

Eylül söyleyememişti işte, kalakalmıştı öylece telefonda. Bu kadar zor muydu bunu söylemek? Söyleyemedi işte... dilini bağladılar sanki...
Bu iş böyle olmayacak, en iyisi gelince, yüz yüze söylerim dedi kendi kendine. Ama önümüzdeki bir iki gün öyle çekilmez, öyle yavaş geçmişti ki...

Serkan'ın gelmesinden önceki akşam Eylül kucağına Gül'ü almış seviyordu...

Sultan : kendi kendini zorla kısır edersen işte ancak böyle elalemin çocuğunu seversin, uzaktan bakarsın ha böyle...

Eylül : Gül elalemin çocuğu değil Sultan ana, Serkan'ın çocuğu..

Sultan : anası sen misin? Değilsin...

Eylül : doğurmasam dahi sahip çıksam, sevsem, sırf Serkan'ın canı diye sevsem onu.. suç mu bu Sultan ana? Sırf Serkan'ın çocuğu diye sevemez miyim onu?

Sultan :ama sen doğurmadın.. kendi çocuğunla o bir olur mu hiç? Hele olsun bir çocuğun, o zaman Gül'ün yüzüne bakıyor musun bakalım...

Eylül : bence bu söylediğine sen de inanmıyorsun Sultan ana.. o zaman Se-...

Songül öksürdü...

Songül : dur ben tatlı yapmıştım, soğumuştur artık, getireyim..

Songül mutfağa gidip tatlı getirdi herkese...

Songül : keşkül yaptım, üstüne fındık da kavurup koydum, şekerinden de kaçmadım...

Sultan : hayırdır Songül, bayram değil, seyran değil, sen ne diye mutfağa girip tatlı yaptın ki?

Fidan : evet ana, neden yaptın? Geçen bayram istemiştim de uğraşamam demiştin...

Songül : sebep mi lazım canım? Keyfim yerindeydi, yaptım, olamaz mı?

Fidan : valla hayır diyemem.. ellerine sağlık...

Eylül : sen yaparsın da yenmez mi? Asla hayır diyemem... Ellerine sağlık Songül...

Songül : ay ye tabii... afiyet olsun kuzum.. sen ne istersen yaparım, yeter ki bana haber et sen

Sultan : niyeymiş o?

Bu sefer Eylül öksürdü...

Songül : şey.. yani.. ağam bana tembih ettirdi, aklım Eylül'de kalıyor, ona göz kulak ol, sana emanet dedi...

Sultan : koskoca kadın, kendine bakamayacak mı? Tövbe tövbe.. yeni yeni adetler çıkartıyorsunuz başımıza...

Songül tatlısını yedikten sonra bu sefer örgüsünü aldı eline, Eylül'e doğru eğildi...

Songül : şimdi bebe kız mıdır erkek midir belli değil, o yüzden beyaz yapıyorum, sonrakini de sarı yaparım, kız da olsa erkek de olsa giyer...

Eylül gülmüştü...

Sultan : sen ne diye yapıyorsun onu?

Songül : e Fidan'a çeyiz ana...

Eylül gülmemek için zor tuttu kendini...

Songül, yatmadan önce Gül'ü Eylül'ün kucağından almak istedi...

Songül : ver haydi, yatırayım, sen de yat dinlen...

Eylül: Songül, Gül bugün benimle yatsın mı?

Songül : valla olur, çok da güzel olur ama neden ki?

Eylül: hiç...

Songül : hee, yani prova gibi mi?

Eylül gülümsedi...

Songül : iyi madem, kalsın senle...

Ertesi sabah Eylül'e gün doğmak bilmemişti, heyecanlıydı, hem de çok... ama yataktan çıkacak hali yoktu, kafasını yastığa koyup yatmaya devam etti...

Songül, Eylül'ün uyanmadığını görünce merak edip yanına gitti ama biliyordu ki şuan ne yapsa Eylül'e iyi gelmezdi... dinlensin diye düşündü, Gül'ü alıp çekti odanın kapısını...

Serkan da oyalanmadan sabah erkenden gelmişti konağa, hemen Sultan ananın elini öptü...

Sultan : hoşgeldin oğul... yine habersiz çektin gittin... alıştın habersiz gitmelere

Serkan : iş bu ana, ne yapayım? Adamlara ben geç gelecem, anamla konuşmam lazım mı diyecem... mecbur kaldım işte...

Serkanın gözü Eylül'ü arıyordu...

Serkan: Eylül nerede? Yok mu?

Fidan: odasında.. kahvaltıya da gelmedi, odasında yatıyor saatlerdir, hasta galiba...

Serkan : hasta mı? Nesi var?

Songül : yok ağam, hasta falan değil, meraklanma...

Serkan : e neden yatıyor o zaman?

Songül : iyi, hiç bir şeyi yok... sen de görünce anlayacan zaten...

Serkan fazla oyalanmadan odasına geçtiğinde, Eylül onu koskocaman güzel bir gülümsemeyle karşılamıştı...

Hazan ZamanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin