Eylül odasında yatıp Serkan'ı beklerken kapının dışarısından bazı sesler duydu...
Sultan : erken geldin oğul... sizi tebriğe geldi Karacahanlar...
Serkan : sağolsunlar...
Sultan : gelin de kaçtı gitti odasına..
Serkan : öyle deme, yorgundur ana, çabuk yoruluyo bilirsin..
Sultan : yorgunluk değildir o, nazdır naz.. şimdiki gelinler pek nazlı... benim zamanımda öyle miydi, ohoo, biz gebeyken neler yapardık...
Serkan : ama o sensin ana, sen ne kadar güçlü, ne kadar dirayetlisin herkes bilir...
Sultan : eh tabii...
Serkan : ana, Songül... bizim Eylülle birkaç gün işimiz var, gelip gideni siz karşılarsınız artık...
Sultan : gebe karını nereye götürüyorsun Serkan? Hem ne işiymiş bu? Sen nereye gideceksen git, o burada kalsın...
Serkan : olmaz ana, onun da gelmesi lazım... iş bu ana, gerisini boşver...
Songül : sen meraklanma ağam, biz bakarız buraya...
Kısa bir sessizlik sonrası Serkan girdi odaya...
Serkan : hazır mısın?
Eylül : sen ciddisin...
Serkan : ya ne sandın? Kaçırıyorum seni...
Eylül : nereye?
Serkan : sen nereye gitmek istersin? İstediğin bir yer mi var?
Eylül : yoo, hiç farketmez... ben seninle her yere gelirim..
Serkan karşısındaki kadına baktı uzun uzun... Dünya'yı, annesini karşısına alarak bu kadına nikah kıymakla ne kadar doğru bir karar verdiğini düşündü... Bütün mutluluğunu ona borçluydu ve eğer onu hiç görmemiş, tanımamış olsaydı hayatının nasıl karanlık ve anlamsız olacağını düşündü...
Serkan : peki o zaman, kulübeye gitmek ister misin? Bu sefer çevrede gezdirecem seni, söz... Ya da başka bir yere de gidebiliriz...
Eylül : gerek yok, kulübe olur... prensim, beni sarayıma götürür müsün?
Serkan güldü...
Serkan : emrinize amadeyim prenses...
İkisi de ufak bir çanta hazırlayarak konaktan ayrıldı... Onlar giderken Sultan hala söyleniyordu.. Ne işiydi ki bu gebe kadınla? Sonra doğacak torununu düşündü, o adaya nasıl sığacaklardı ki? Buna bir çözüm bulacaktı Sultan... ama ne yapacaktı...
Kulübeye vardıklarında Eylül biraz farklılık gördü, öncelikle daha temizdi, buna ek olarak yeni eşyalar ve bir de ısıtıcı gelmişti..
Eylül : burası değişmiş...
Serkan : düşündüm ki arada buraya gelip gideceksek yeni eşyalar lazım olacak.. babam burayı sadece kendi kalacak şekilde ayarlamış ama şimdi biz kalabalık olduğumuza göre burayı bekar yeri değil aile yeri olarak değiştirmemiz lazımdı.. ama sen bu haliyle sevdiğinden çok da değiştirmek istemedim...
Eylül : harika... hep burada yaşayabilirim...
Serkan : ben de.. tabi sürekli Ankara'ya gidip durmasaydım.. artık senin de ben Ankara'dayken yalnız olmak yerine konakta olman daha iyi olabilir, içim rahat eder hem, Songül de olur yanında o anlar halinden yardım eder sana...
Eylül : biliyorum... Songül de olmasa orada yaşamak öyle zor olurdu ki... biz evlenmeden önce yani ben konağa gelin gelmeden önce Songül'ü pek sevmezdim, senle evliydi ya sonuçta...
Serkan : zorunlu olarak..
Eylül : evet biliyorum.. ama kıskanırdım işte.. şimdi ise en iyi arkadaşım, sahip olmadığım ablam gibi oldu..
Serkan : Songül çok iyidir, saftır, temizdir, iyi kalplidir.. sakindir, uysaldır, onu kolay kolay sinirlendiremezsin, herkesi de sever... abim onu bu yüzden çok sevdi.. kalbine aşık oldu onun.. abim bu yüzden çok şanslıydı... ilk seferinde seveceği kadınla evlendi.. gerçi evlendiğinde onu tanımıyordu ama gördüğü an bana dediğini unutamıyorum...
Eylül : ne demişti?
Serkan : "bu kadar güzel kızı bana mı verecekler sahiden, ben ne iyilik yaptım da bu kızı buldum?" demişti... çok geçmeden içini de sevdi Songül'ün... Songül abimin değerlisiydi, yine de anam ona da çok çektirdi zamanında.. kız çocuktan başka çocuğu olmadı diye demediğini bırakmadı ama sana yaptığı kadar değil.. belki de o zamanlar benden medet umuyordu bilmiyorum ama Songül de geçti bu yollardan.. Ama hala sana neden bu kadar çektirdi onu anlamıyorum, benim ardımda da Selim var, neden onu zorlamadı da bana çektirdi bu acıları?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hazan Zamanı
ChickLitTöre mi büyük aşk mı? Aile mi sevgili mi? Bir tercih yapılsa hangisi seçilir?