Yavaşça araladım gözlerimi. Hala yaşadığımı fark edip hızla doğruldum. Ellerime bakıp yüzüme dokundum. Kendimi tuhaf bir şekilde dinç hissediyordum. Ayağa kalktım ve aynanın karşısına geçtim. Yüzümde yediğim dayağın hiçbir izinin kalmadığını gördüğümde şaşkınlıkla baktım kendime. Hayal görüp görmediğimi düşünüp tartarken kapım açıldı. Jungkook görüş alanıma girdiğinde gözlerimiz buluştu.
"İyileşmişsin, ha?" dediğinde anlamayarak kafamı kaşıdım. Neler olduğunu anlayamıyordum ki.
"B-ben nasıl?" derken Jungkook elindeki tepsiyi masanın üzerine koydu. Ben sıcak çorbaya bakarken Jungkook konuştu.
"Buradaki her şeyin sahte olduğunu biliyorsun zaten." dedi kapı pervazına yaslanarak. "Yediğin dayak da gerçek olmadığı için, yaraların hızla iyileşti."
Kafamı salladım hafifçe. Sonra Jungkook'a döndüm. Ona bakarken aklımda hala dün vardı.
"Beni hiç kurtarmak istememiştin, değil mi?" dediğimde Jungkook inkar etmedi.
"İstemedim." dedi yalan söylemeyerek. "Üzgünüm, hyung. Ama Jimin benim için her şeyden önemli. Eğer o seni kurtarmak için atılmasaydı, ben çıkmazdım."
Kafamı salladım belli belirsiz. Bu zaten bildiğim bir şeydi. Bu yüzden kızamadım ona. Benim için kendilerini feda etmek istemiyordu sadece. Ve haklıydı. Onu anlıyordum.
"Bu çorba benim için mi?"
Jungkook gülümseyip kafasını salladı. Bende gülümsedim. Çorbaya doğru ilerleyip kaşığı daldırdım. Ağzıma götürüp yavaşça içtiğimde annemi hatırladım. Hasta olduğumda ve babam olmadığında başımda nasıl ağladığını ve bana yaptığı o çorbaları...
"İyi olacağını biliyordum!"
Kapının oradan Jimin'in sesi geldiğinde ona döndüm. Bana şirin bir şekilde gülümsüyordu. Bende ona gülümsedim ve kafamı salladım.
"Burayı sevdim." dedim çorbadan bir kaşık daha alırken. "Dayak yesen de belli olmuyor."
Jimin ve Jungkook gülerken bende güldüm. Burada birileriyle gülmek güzel hissettiriyordu.
"Çorbayı içtikten sonra aşağı inmen gerekiyor." dedi Jimin, sevgilisinin elini tutarken. "Taehyung seni spor odasında bekliyor."
Kafamı sallarken gülümsemem solmuştu. Gitmek istemesem de, gitmek zorundaydım. Bir daha kendimi korumak için ona sığınmak istemiyordum. Bir şeyler öğrenmeye mecburdum.
Jimin ve Jungkook odadan çıktığında çorbayı içtim hızla. Kan olmuş üstümü değiştirdim. Jungkook'un önceden bana verdiği kıyafetlerden birini giydim. Odadan çıkıp spor odasına ilerledim. Kapıyı açtığımda Taehyung'un bur sandalyede oturduğunu gördüm. Ayağını rahat bir şekilde bacağının üzerine atmış, ellerini de ensesinde birleştirmişti. Öylece tavanı izlerken beni bekliyordu.
Sonra bana döndürdü bakışlarını. Gözlerimiz buluşurken aklıma kapıyı kapatışı geldi. Sonra bilincim kapanmak üzereyken gördüğüm o yüzü doluştu aklıma. Beni kucağına alıp herkesin arasından çıkarışını düşündüm.
"Kum torbasına 500 yumruk." dediği zaman kafamı salladım. Hiçbir şey demeden kum torbasına ilerledim. Sertçe yumruk atmaya başladığımda Taehyung sessizce beni izliyordu. Dakikalar geçti. Ben hiç durmadan yumruk atmaya devam ediyordum.
"Kaç oldu?" dedim nees nefeseyken. Taehyung ise gözlerini benden bir an olsun ayırmamıştı.
"289."
Kafamı sallayıp tekrar vurdum kum torbasına.
"Azimlisin bugün." dediğinde yumruk atmayı bir an bile olsun kesmeden konuştum.