"Tüm ruhların ses tellerini sikeceğim. Bu yüzden..." dedi yavaşça. "Kimseyi duyma."
Gözlerim gözlerinde takılı kaldı. Bu neydi? Onun yüzüne uzun uzun bakarken nefesimin kesilmesi neydi? Beni hep döven adam neden kapatmıştı kulaklarımı?
Kalbimin atışları hızlandı ona bakarken. Kulaklarımı kapatan elleri bacaklarımın titremesine neden oluyordu. Kendime sevgilim olduğunu vurguladım nedensizce. Sanki ona düşmemek için kendime bir uyarıydı bu. Aklımdan binlerce kez bunu geçirsem de Taehyung bana hiç yardımcı olmuyordu.
Adamın bağırtısının bittiğine emindim. Etrafa kırmızı bir ışık yayıldı ve o ışık pencerelerden içeri süzüldü. Sonra bir anda kırmızı ışık da kayboldu ve adamın öldüğüne emin oldum.
"Git uyu." dediğinde geri çekildi benden, bedenimden. O çekilince bir anda tüm hava ciğerlerime doldu. Sonra arkasını dönüp yürümeye başladı. O odasına girene kadar onu takip etti gözlerim. Sonra kafamı yasladım duvara. Tavana bakarken kafamda bir sürü soru işareti vardı.
***
Güneşsiz bir sabaha uyandım yine. Yatakta gerildim ve saçlarımı dağıttım. Kocaman esnedikten sonra ayaklandım. Banyoya girip hızlıca bir duş aldıktan sonra çıktım odadan. Yemek yemek için mutfağa girdiğimde Jimin ve Jungkook yine oradaydı. Jungkook, Jimin'in ekmeğine bir şeyler sürüp ona verdiğinde Jimin beni görüp kocaman gülümsedi.
"Uyanmışsın, hyung!"
Kafamı saklarken istemsizce gözlerim Taehyung'u aradı. Yine eğlenmeye gidip gitmediğini düşünürken onlara yaklaştım. Bende ekmeğime bir şeyler sürerken Jungkook buradaki günlerimin nasıl geçtiğini sordu. Ona artık günlerin daha iyi olduğunu söylerken Taehyung'un sesi girdi araya.
"Benimle gel." dediğinde istemsizce gülümsedim. Ne zaman bir konu hakkında konuşmaya kalksam onu görüyordum.
"Nereye?" diye sorsam da Taehyung tabiki de cevap verme tenezzülünde bile bulunmamıştı. Mutfaktan çıkıp dış kapıya doğru yürürken ofladım. Muhtemelen beni başka bir meydana götürecek, orada dövecekti.
"Dayağa çağırıyor." dedi Jungkook aklımdakileri okumuş gibi. Jimin ona susması için kaş göz işareti yaparken Jungkook gülüyordu. Bense ikisini de umursayamadım. Taehyung çağırdığı için yiyemediğim ekmeği koyup hızla peşinden gittim. Yoksa biliyordum ki, geç kaldığım için beni kum torbası yerine koyardı.
Taehyung çoktan dışarı çıktığı için bende hızla çıktım. Onu uzakta gördüğümde yetişmek için koştum. Artık etraftan korkmasam da, Taehyung o kategoriye girmiyordu.
"Ah, bir kere de beni beklesen ölür musun?" diye söylendim yanına vardığımda. Taehyung ise göz ucuyla nefes nefese kalan bana bakıp hafifçe gülmüştü.
"Gel dediğimde hemen gelseydin, aptal gibi koşmazdın."
Kafamı iki yana sallayıp gözlerimi devirdim fakat bir şey demedim. Her zaman kendisinin haklı olduğunu bildiğimden susmak en mantıklısıydı.
Yine o iskeleye geldiğimizde Taehyung beni beklemeden hızla iskeleye çıktı. İskelenin sonuna kadar gidip oturduğunda ona baktım bir süre. O kadının şarkısı yine kulaklarıma doldu. Taehyung'un sık sık buraya gelip gelmediğini düşündüm. O kadını tanıdığını biliyordum fakat kim olduğunu kestiremiyordum. Sevgilisi miydi, kardeşi mi? Yoksa burada tanıştığı öylesine biri miydi?
Kafamı iki yana salladım. Düşünsem de anlayamayacaktım zaten. Bu yüzden bende çıktım iskeleye. Taehyung gözlerini kapatmış bir şekilde o kadını dinlerken yanına oturdum. Ne kadar huzurlu göründüğünü izlemeye başladım. O kadının sesine nasıl hayran olduğuna baktım uzun uzun. Gözleri kapalıyken ne kadar güzel göründüğünü inceledim.