"Özür dilerim." dedim sessizce.
"Sizi bıraktığım için."
Kalabalık bana sırıtarak bakmaya başladıklarında gözlerimi kaçırdım onlardan. Böyle ölmek istemiyordum. Sonra durdum. Başka şekillerde de ölmek istemiyordum ki ben.
Ölmek korkutucuydu ve ben birazdan korkumu yaşayacaktım.
Gözümden bir damla yaş aktı yanaklarıma doğru. Yavaşça dönüp kapıya baktım. Kapalı kapı iyi hissetmeme hiç yardımcı olmuyordu.
"Onu ben öldüreceğim!"
Yavaşça beni bekleyen kalabalığa döndüm. Aralarında benden küçük insanlar görünce kendimi aptal gibi hissettim. Onlar kadar bile dayanamamıştım.
Sonra bir adım attım merdivenden aşağıya doğru. Katillerime yaklaşmaktan başka bir çarem yoktu. Ölüme gidiyordum ben.
Bana kimseye güvenmememi söylemişti, Taehyung. Şu an anlıyordum gerçeği. Bana defalarca kendisine bile güvenmemem gerektiğini söylese bile ona güvenmiştim. Ölmek üzereyken ona koşmamın başka açıklaması olamazdı çünkü.
"Sonunda işe yarayabilir!"
Yavaşça bir nefes verdim. Neyden bahsettiklerini anlamamıştım fakat umurumda da olmamıştı. Birazdan ölecek olan bir insana göre fazla meraklı olmamalıydım.
"Bakalım Taehyung olmadan ne bok yiyeceksin, yakışıklı şey?"
Bunu söyleyen adam cümlesine soru işareti koyar koymaz kaşlarım çatıldı. Kafam yavaşça doğrulurken sinirle soludum. Taehyung'un yaptığı şey kabul edilemezdi. Bana kendimk korumam gerektiğini söylemişti çünkü. Fakat buna fırsat bile vermemişti.
"Siktir git." dedim tükürür gibi. Adam, benden gelen bu ani küfürle sırıtışını söndürdü. Kalabalığın önüne doğru gelip merdivenleri tırmandı. Benimle arasında iki basamak vardı ki, durdu.
"Ne dedin sen?"
Adamın sesinden korkmuştum fakat umurumda değildi. Öleceksem, sessiz sedasız gitmeyecektim.
"Diyorum ki," dedikten sonra bir basamak daha aşağı indim. Şimdi aramızda bir basamak kalmıştı.
"Taehyung'u da, seni de, bu saçma yeri de sikeyim."
Adamın sinirle güldüğünü gördüm. Fakat daha ben ne olduğunu anlayamadan yüzüme atılan yumrukla kafam yana düştü. Dudağım patlarken acıyla suratımı buruşturdum.
"Bunu hemen öldürmeyin." dedi bana bakarak. "Ölmemek için yalvartacağım!"
Sonra bir anda beni çekti. Nasıl olduğunu anlayamadan kendimi beni öldürmek isteyen o kalabalığın içinde buldum. Yediğim birkaç yumrukla kendime geldim. Pes etmeyecektim. Hayır, şimdi olamazdı.
"Vurun!"
Sesin kimden çıktığını, nerden geldiğini tartamadım. O kadar kurdun arasında kuzu gibi kalmış olan bana baktıkça sırıtıyorlardı.
Biri bana yumruk atacaktı ki, elini tuttum. Ona yumruk attığımda biri sırtıma atıldı. Onu sırtımdan atmayı başarmıştım ki, karnıma yediğim tekmeyle iki büklüm oldum. Ben acıyla inlerken, yediğim birkaç tekmeyle kendimi yerde buldum.
Ağzımın içinin kan dolduğunu fark ettiğimde yere tükürdüm. Artık aldığım darbeleri sayamıyordum. Yüzüme basmaları ve kafama attıkları taşlar bile acıtmamaya başlamıştı canımı. Yavaş yavaş uyuşuyordu bedenim.
"Yalvar."
Bir anda kesildi aldığım darbeler. O tanıdık adamın sesini duyduğumda ona kafamı döndürdüm. Burnumun kanadığını da o an fark etmiştim.