Işık her yeri aydınlatırken donakaldım o an. Belki de yüzüncü kez titredi kalbim. Sarsıldı tüm vücudum fakat bu en büyüğüydü. Kafam uyuşmuştu ve ben gözlerimin içini bile aydınlatan o kırmızı ışığa bakıyordum.
"Taehyung..." diye fısıldadım fakat o kadar sessizdim ki, ben bile duyamamıştım titrek sesimi. Koşmak için hamle yapmak istedim fakat yapamadım. Çığlık veya ağlama sesi gelmemişti o ışık yayılırken. İşte bu yüzden daha da çok korkuyordum.
Bacaklarıma yumruk attım. Koşmaları gerekiyordu. Onun yanına gitmem gerekiyordu. Titrek ellerimle tekrar vurdum bacaklarıma. Neden öylece duruyorlardı? Gitmem gerekiyordu. Onun iyi olduğunu görmem gerekiyordu. Sonunda hareket etti bacaklarım. Taehyung'la alakalı düşündüğüm hiçbir şey umurumda değildi. Az önce umurumda değildi. Benim kırılmam, üzülmem önemli değildi. O ölmemeliydi.
Koşmaya başladım sonunda. Her adımımda kalbim onu görememekten daha çok korkuyordu fakat adımlarım korkusuzcaydı. Gözlerimdeki yaşlar bile akamıyordu. Onlar bile akmaktan korkuyordu. Etraftaki kalabalığı hiçe sayıp kapıya ulaştım. Kapıyı yumruklarken aklıma ilk geldiğim o an doluştu. İlk defa dışarıda kalışımın ardından yine bu kapıya korkuyla koşmuştum.
"Taehyung!"
Fakat bu sefer ki korkum, kendim için değildi. Bilmediğim bir duyguyla kaplandığım yeni halim, bu sefer Taehyung için korkuyordu.
"Taehyung, aç kapıyı!"
Açıldı kapı. O kızı tekrar göreceğim korkusuyla sıkıca yumdum gözlerimi. Karşımda kimin olduğunu bilmeden hızla atıldım ona. Kollarımı karşımdaki bedene sardığımda erkeksi bir koku doldu burnuma. Geniş ve uzun bir vücuda sarıldığımda akmayan göz yaşlarım akmaya başladı o an.
"Yaşıyorsun." diye fısıldadığımda gözlerimi aralayıp ona baktım. Taehyung da bana bakarken yüzümü ellerinin arasına aldı. Baş parmaklarıyla göz yaşlarımı silerken alt dudağını yaladı.
"Aptal." dedi gözlerimin tam içine bakarak. "Başkası için endişelenmeyi bırak dedim sana defalarca."
Sonra dudaklarıma çevirdi bakışlarını. Yavaşça yüzüme doğru eğildi. Dudaklarıma yaklaştı fakat tam değdirecekken durdu. Dışarıdaki kalabalığa baktıktan sonra geri çekildi. Sonra benden ayrıldı ve kolumdan tutup içeri geçirdi beni. Kapıyı arkamdan kapattıktan sonra dudaklarını yalayıp yutkundu. Gözlerimiz tekrar birleştiğinde sessizce konuştu.
"Her şeyi bok ediyorsun."
Söylediği cümle sinirli gibi olsa da, sesi gayet sakindi. Sanki bok etmemden memnunmuş gibiydi. Bense neyi bok ettiğimi anlayamamıştım. Ona soru dolu gözlerle baktığımda açıklama yaptı.
"O kız yeni gelen değildi." dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Onu hatırlamadığımı sanıp yeni gelen olduğunu söylediğinde bunun bir oyun olduğunu biliyordum. Ona inanmış gibi yaptım. Eğer o kız yanımda olursa, beni her an öldürebileceklerini düşüneceklerdi. Böylelikle sikik oyunları yüzünden size bir şey olmayacaktı."
Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Taehyung'un ağzından ilk defa başkasını düşündüğünü duymuyordum. Bizim için kendini tehlikeye mi atmıştı? Bu ondan beklenilmeyecek bir şeydi.
"Fakat sen aptal gibi geldin. Yine sözümü dinlemeyip burada aldın soluğunu. Yine baktın bana öyle... O bakışların yüzünden kızı kovdum. Her şeyi bildiğimi ve ölmemek istiyorsa gitmesi gerektiğini söyledim. Fakat o, beni öldürmeye kalktı."
Bir şey diyemedim. O kızı öldürmeseydi, kız onu öldürecekti. Onun beni suçladığı şey, benim içime güneş doğurmuştu. Sırf ona öyle baktığım için bunu yapması tekrar bir ağacın yeşermesine sebep oldu. Nefesim hızlanırken, heyecanlandığımı belli etmemek adına bambaşka bir şey sordum.